23 Temmuz 2009 Perşembe

AZEB (Askeri Ordu)

AZEB (Askeri Ordu)
.
Osmanlı askeri teşkilatında kara ve deniz hafif piyadeleri için kullanılan bir tabirdir.

Arapça'da bekar manasına gelir. XIV-XVI. yüzyıllarda Bizans, Latin ve İtalyan kaynaklarında "korsan, deniz haydudu" karşılığı kullanılmıştır. Mısır'da şehir muhafazasında görev alan askeri bir grup da bu adla anılmıştır.

Osmanlı' da azebler yeniçeri teşkilatından önce kurulmuş ve hafif okçu olarak orduya katılmıştır. Azebler deniz ve kara azebleri olmak üzere ikiye ayrılıyorlardı. Kara azebleri XVI. yüzyılın ortalarına doğru kale muhafazasında kullanılmaya başlanmış ve böylece maaşlı bir sınıf haline gelmiştir. Kale azeblerinin mevcudu kalelerin önemine göre değişiyordu. Deniz azebleri ise görev yaptıkları yerlere göre Tersane-i Amire ve donanma azebleri olmak üzere ikiye ayrılıyordu.

Deniz azebleri kadırgalarda, paşa gemilerinde, mavnalarda, kalitelerde, top, taş, ve at gemilerinde azeb neferi ve reisi olarak bulundukları gibi yelkenci, nöbetçi ve kürekçi olarak da bulunuyorlardı. Azebler ihtiyaç durumunda başka görevlerde de kullanılmaktaydılar. Azeb alınacak kimselerin güçlü kuvvetli ve savaşabilecek kabiliyete sahip olmaları gerekmekteydi. Azeb teşkilatı Sultan II. Mahmud dönemindeki askeri yenilikler sırasında kaldırılmıştır

TOPÇU OCAĞI

TOPÇU OCAĞI
.
Osmanlı Devleti'nde Kapıkulu ocaklarına bağlı, top yapmak ve savaşlarda top kullanmakla görevli ocak.

Osmanlılarda top, ilk defa I. Kosova Savaşı sırasında I. Murad tarafından döktürülmüştür. Fatih Sultan Mehmed'den sonra gelişmeye başlayan topçuluk, XVII. yüzyıldan itibaren Avrupa'daki gelişmeleri takip edemeyerek gerilemeye başlamıştır. Osmanlı topçuluğundaki gerilemeyi farkeden Sultan III. Mustafa, topçu ocağına hiç dokunmaksızın, 1774'te çıkardığı Hattı Hümayun ile topçu ocağında askeri bir reform yaparak sürat topçuları (Sahra Topçusu) sınıfını kurdu. 37 takım halinde kurulmuştur.

HUMBARACI OCAĞI

HUMBARACI OCAĞI
.
Osmanlı Devleti'nde orduda humbara yapan ve kullanan sınıfın bağlı bulunduğu ocaktır. Kumbaracı ocağı da denilmektedir.

Merkezde bulunan kale humbaracıları tımarlı, Topçu ve Cebeci ocaklarına bağlı humabarcılara ise ulufeli denilirdi. Humbaracılık, Osmanlı Devleti'nde 16. yüzyılda Mustafa ismindaki bir topçu bölükbaşısının ilk tunç humbara dökümhanesini kurmasıyla ortaya çıkmıştır.

Humbaracı Ocağı'nın ıslahı ilk olarak 18. yüzyılda, Humbaracı Ahmed Paşa ve Sadrazam Osman Paşa'nın isteği üzerine gündeme gelmiştir. 1731'de ıslah projesi hazırlandı ve iki yıl sonra da Üsküdar'da Humbaracı Ocağı kuruldu. Böylece Bosna'dan 300 ulufeli humbaracı adayı ile çeşitli kalelerden seçilen 300 tımarlı humbaracı eğitime başlayarak humbara imalathanesi kurulması yolunda adımlar atıldı. Bir yasa ile tımarlılar 25'er kişilik gruplar halinde İstanbul'a giderek eğitim almaları sağlandı.

1783'te Sadrazam Halil Hamid Paşa humbaracılar için yeni düzenlemeler getirdi ve 1792'de çıkarılan bir nizamnameyle humabaracıların yetkileri arttırıldı. Humbaracılar, Ahmed Paşa'nın çabalarıyla ordunun en disiplinli ve düzenli sınıfı durumuna gelmişti.

Kapıkulu Ocağı'ndaki bozukluklar ve düzensizlik zamanla Humbaracı Ocağı'nı da etkilemeye başladı. 1826 yılında Vaka-i Hayriye sırasında Humbaracıların devletin tarafında olarak topçu ve cebecilere destek olmuştur. Humbaracı Ocağı, Sultan II. Mahmud zamanında Asakir-i Muhammediye'nin kurulmasıyla kaldırılmış fakat varlığını Sultan II. Abdülhamid dönemine kadar sürdürmüştür.


Başka Bir Kaynaktan:


Demir veya tunçtan dökülmüş, içi boş ve yuvarlak barut gücü ile gülle atmaya yarayan Humbara adındaki topu yapmak ve bu toplan savaşta kullanmakla görev­lendirilmiş olan asker sınıfı. Humbaracılar üç gruba ayrılırdı,
a) Cebeci ocağından olanlar: Bunlar genellikle humbara yapar­lardı,
b) Topçu ocağından olanlar: Bunlar humbara atarlardı,
c) Kalelerde görevli olan humbaracılar.
Cebeci ve topçu ocaklarına bağlı olan humbaracılar, ulûfeliydiler ve istanbuldaki kışlalarında kalırlardı. Zeamet ve tı­marlı olanlar ise kalelerde görev yapar­lardı. Bunlar bazen istanbul'a bilgilerini arttırmak için gelirler ve savaş zamanı yer- lerine dönerlerdi. Zamanla bozulan bu ocağın, yeniden düzenlenmesi için Sad­razam Topal Osman Paşa, islâmiyet'i ka­bul ederek Osmanlılar'ın hizmetine girmiş olan Kont Bonneval'ı (Humbaracı Ahmed Paşa) istanbul'a çağırarak, görevlendirdi (1731). Ahmed Paşa, Bosna'dan getirdiği 300 humbaracı ile kurduğu yeni ocağa is­lâmiyet'i kabul etmiş olan üç Fransız'ı da subay olarak aldı. 1734'te humbaracılann hepsi maaşlı oldu.
Humbaracılar bu yeni teşkilât ile üç odaya (bölük ayrılmışlardı. Her odada bir odabaşı, iki nefer ellibaşı, üç nefer otuz-başı, on nefer onbaşı, bir çavuş vekilharç, tabip ve imam görevli idi. Her askerin gün­deliği onsekiz akçeydi

OSMANLI DONANMASI

OSMANLI DONANMASI

Osmanli denizciliginin temelinde, Anadolu Selçuklu Devleti, Aydinogullari ve Karesi Beyligi gibi komsu devlet ve beyliklerin teknik ve tesirleri bulunmaktadir. Gerçekten, Osmanli Beyligi gelisip denizlere ulastigi ve kiyi sahibi oldugu zaman, komsu Türk beyliklerinin gemilerinden istifade etmisti. Nitekim Rumeli'ye de bu beyliklerin gemileri ile geçmisti. Bununla beraber Osmanlilarin ilk zamanlarda küçük de olsa Karamürsel, Edincik ve Izmit'te tersane kurduklari bilinmektedir. Gelibolu'nun fethinden sonra burada bir tersane kurularak denizcilik yolunda ilk önemli adim atilmis oluyordu. Bundan baska Saruhan, Aydin ve Mentese beylikleri gibi denizde kiyisi olan beylikler, Osmanli Devleti'nin idaresine girince, onlarin tersanelerinden de istifade edilmisti. Böylece daha ilk dönemlerden itibaren tarih sahnesinde önemli rol alip hizmet yapacak olan muazzam bir devletin donanmasinin temelleri atilmis oluyordu. Gibbons'un ifadesine göre, Osmanlilardan önce Ege sahillerine yerlesmis bulunan Türklerden de Latinler gibi Akdeniz'de korsanlik yâpanlar vardi. Bunlar, Venedik ve Cenevizlilerin ticareti ile Yunanistan ve adalarda kalmis olan Latin prenslerinin hakimiyetleri için tehlike teskil etmeye baslamisti. Bu korsanlar daha sonra Osmanli donanmasinin hizmetine alinmislardi. Osmanli donanmasi, özellikle Yildirim Bâyezid zamaninda büyük bir gelisme göstermisti. Bu arada Sakiz ve Egriboz adalari ile Yunanistan'in dogusuna akinlarda bulunulmustu. Bu yüzden Venedikliler, Ceneviz gemileri ile birleserek Çanakkale Bogazindan içeri girmislerdi. Fakat Saruca Pasa komutasindaki on sekiz parçadan meydana gelmis olan Osmanli donanmasina yenilmislerdi. Buna karsilik Rodos sövalyeleri ve yeni gemilerle takviye edilen Venedikliler, Osmanli donanmasini maglup ettikleri gibi onu yakmislardi.

Osmanli donanmasinin ikinci ciddi çatismasi Çelebi Sultan Mehmed zamaninda meydana gelmisti. Çali Bey komutasindaki Osmanli donanmasi, Ege'de Naksos dükaligina ait adalari vurduktan sonra 1415'te Venediklilerle savasti. Bu savasta Çali Bey sehid olmus, donanma da yok olurcasina zayiat verip maglub olmustu. Bu maglubiyetler, Osmanli denizciliginin gelismesini yavaslatmissa da, devletin büyüyüp gelismesinde, donanmaya olan ihtiyaci açikça ortaya koymustur. Bu anlayis, iyi bir donanmaya sahib olmak için gerekli çalismalarin hizlandirilmasina sebep olmustur. Nitekim Sultan II. Murad döneminde donanma, Karadeniz'de Trabzon Rum Imparatorlugu'nu tehdid edecek bir güce ulasmisti. Ayni donanma, Fâtih Sultan Mehmed zamaninda ve Istanbul'un fethi sirasinda Baltaoglu Süleyman Bey komutasinda önemli roller oynamisti. Bununla beraber henüz Venedik donanmasiyla boy ölçüsecek bir güce ulasamamisti. Bu sebeple Istanbul'un fethini müteakip, donanmanin daha da gelismesi için çalismalar yapildigi ve hatta Fâtih'in Trabzon seferi sirasinda Osmanli ordusuna denizden büyük destek sagladigi görülmektedir.

Osmanli harp gemileri, Gelibolu ile Istanbul tersanelerinden baska Karadeniz, Marmara ve Akdeniz sahillerindeki birçok iskele ve mevkide yapilirdi. Donanmaya olan ihtiyaç sebebiyle bu hariç tersanelerde yapilacak gemilerin sayi ve çesitleri, hükümet tarafindan o mahallin kadilarina bildirildigi gibi bunlarin insa müddeti de tayin edilirdi. Bunlarin insasi için icab eden malzeme ile mühendis ve ustalar, ya mahallinden tayin olunur veya gönderilirdi. Onyedinci asrin ortalarina kadar her sene kirk tane kadirga yapilmasi kanundu. Daha sonraki tarihlerde bu kanun terk edilerek yavas yavas kalyon tipi gemilerin insasi ehemmiyet kazanmisti.

Osmanlilarin, kurulustan itibaren XVI. asir sonlarina kadar kullandiklari gemilerin esasini çekdiri sinifindan gemiler teskil etmekteydi. Kürekle hareket eden gemiler, genellikle çekdiri sinifindandi. Bununla beraber yelkenli gemiler de vardi. Buna göre Osmanli donanmasinda biri kürekli ve yelkenli, digeri de sadece yelkenli olmak üzere iki çesit gemi bulunuyordu. Çekdirilerin en küçük gemisine Karamürsel, en büyügüne de Bastarde denirdi. Bastarde, kaptanin bindigi otuz alti oturakli en büyük savas gemisi idi ki, her oturaginda bes ila yedi kürekçi bulunurdu. Gemi mevcudu kürekçi, savasçi, topçu vs. ile birlikte sekiz yüz kadardi. Bunlardan baska gerek ince donanmada, gerekse büyük donanmada kullanilan gemilerden bazilari sunlardir: Uçurma, Varna bes çifteleri, Aktarma, Çete kayigi, Celiye, Kütük, Kancabas, Sayka, Sahtur, Çekelve, Kirlangiç, Firkate, Mavna, Kadirga. Yelkenlerle hareket eden gemilere gelince bunlar da iki ve üç direkli olarak iki kisimdi. Salope, Brik ve Uskuna iki direkli; Kalyon, Firkateyn ve Korvet üç direkli idiler

1806-1812 Osmanlı-Rus Savaşı

1806-1812 Osmanlı-Rus Savaşı

1806-1812 Osmanlı-Rus Savaşı Osmanlı Devleti ile Osmanlı Devleti, 13. yüzyıl sonlarından 20. yüzyılın ilk çeyreğine değin varlığını sürdüren Türk devleti. Anadolu'da kurulmuş, sınırları tarihi boyunca çok değişmekle birlikte en geniş döneminde bugünkü Arnavutluk, Yunanistan, Bulgaristan, Yugoslavya, Romanya ye Akdeniz'in doğusundaki adaları, Macaristan ve Rusya'nın bazı kesimlerini, Kafkasya, Irak, Suriye, Filistin ve Mısır'ı, Cezayir'e kadar tüm Kuzey Afrika'yı ve Arabistan'ın bir bölümünü kapsamıştır.
...Detaylı bilgi için linke tıklayınız.Rusya arasında bir çok cephelerde savaşılmış bir savaştır. Rusya Federasyonu dünyanın en büyük ülkelerinden biri. Kuzeyinde Kuzey Kutup Denizi; doğusunda Pasifik Okyanus; batısında Estonya, Litvanya, Beyaz Rusya, Letonya, Ukrayna, Moldavya, Baltık Denizi; güneyinde Kazakistan, Moğolistan, Çin, Gürcistan, Azerbeycan, Hazar Denizi, Kuzey Kore, Karadeniz yer alır.
...Detaylı bilgi için linke tıklayınız.Napolyon Bonapart'ın önderliği altındaki Napolyon Bonapart, 1769 yılında Korsika'nın Ajaccio şehrinde doğdu. Carlo Buanoparte ile Marie Letizia Ramolino'nun ikinci oğullarıdır. Öğrenimini Brienne'de bir okulda yaptı; sonra Paris'teki Askeri Akademiye yazıldı. 1785'te Valence'daki topçu alayına katıldı. 1794'te İtalya'daki topçu birliklerinin komutanlığına getirildi. Paris'teyken Jakoben çevrelerle ilişki kurmuş o
...Detaylı bilgi için linke tıklayınız.Fransa'nın Fransa Cumhuriyeti ya da kısaca Fransa, (Fransızca République Française), Belçika, Lüksemburg, Almanya, İsviçre, İtalya, Monako, Andorra ve İspanya ile komşu olan, Batı Avrupa'da bir ülkedir. Avrupa Birliği'nin kurucu üyesidir.
...Detaylı bilgi için linke tıklayınız.Avrupa'da başlattığı savaşların arka planında yer aldı.

Osmanlı Avrasya olarak bilinen eski dünya kıtasının batısındaki büyük yarımada olan Avrupa, Sami dillerde Erep (yahut Irib) Güneşin Battığı taraf anlamına gelir. Fenikelilerden Yunanlılara geçen bu ad, Yunanca'da Europa olmuş ve Ege Denizi'ne göre batıda bulunan ülkelere bu ad verilmiştir.

...Detaylı bilgi için linke tıklayınız.padişahı Padişah: İslam devlet hükümdarlarına verilen en yaygın unvanlardan. Bu unvan daha ziyade çok geniş topraklara sahip hükümdarlar için, Osmanlı Devleti'nde ise, hükümdarın örfî sıfatlarını ifade eden başlıca tabir olarak kullanılmıştır.
...Detaylı bilgi için linke tıklayınız.III. Selim'in saltanatı döneminde
...Detaylı bilgi için linke tıklayınız.1792-1792 yılı olayları, ölümler, doğumlar ve diğer önemli gelişmeler
...Detaylı bilgi için linke tıklayınız.1805 yılları arasında
...Detaylı bilgi için linke tıklayınız.Osmanlı Devleti ve Osmanlı Devleti, 13. yüzyıl sonlarından 20. yüzyılın ilk çeyreğine değin varlığını sürdüren Türk devleti. Anadolu'da kurulmuş, sınırları tarihi boyunca çok değişmekle birlikte en geniş döneminde bugünkü Arnavutluk, Yunanistan, Bulgaristan, Yugoslavya, Romanya ye Akdeniz'in doğusundaki adaları, Macaristan ve Rusya'nın bazı kesimlerini, Kafkasya, Irak, Suriye, Filistin ve Mısır'ı, Cezayir'e kadar tüm Kuzey Afrika'yı ve Arabistan'ın bir bölümünü kapsamıştır.
...Detaylı bilgi için linke tıklayınız.Rusya barış içinde yaşamışlardı. Hatta Rusya Federasyonu dünyanın en büyük ülkelerinden biri. Kuzeyinde Kuzey Kutup Denizi; doğusunda Pasifik Okyanus; batısında Estonya, Litvanya, Beyaz Rusya, Letonya, Ukrayna, Moldavya, Baltık Denizi; güneyinde Kazakistan, Moğolistan, Çin, Gürcistan, Azerbeycan, Hazar Denizi, Kuzey Kore, Karadeniz yer alır.
...Detaylı bilgi için linke tıklayınız.Osmanlı Devleti Osmanlı Devleti, 13. yüzyıl sonlarından 20. yüzyılın ilk çeyreğine değin varlığını sürdüren Türk devleti. Anadolu'da kurulmuş, sınırları tarihi boyunca çok değişmekle birlikte en geniş döneminde bugünkü Arnavutluk, Yunanistan, Bulgaristan, Yugoslavya, Romanya ye Akdeniz'in doğusundaki adaları, Macaristan ve Rusya'nın bazı kesimlerini, Kafkasya, Irak, Suriye, Filistin ve Mısır'ı, Cezayir'e kadar tüm Kuzey Afrika'yı ve Arabistan'ın bir bölümünü kapsamıştır.
...Detaylı bilgi için linke tıklayınız.Mısır'ı işgal eden Mısır (''Arapça'': Mısr/Masr, مصر) adıyla bilinen Mısır Arap Cumhuriyeti (''Arapça'': Gumhûriyet Masr'al Arabiye, جمهورية مصر العربية) Kuzey Afrika'nın en kalabalık ülkesidir. Nüfusun büyük bir bölümü Nil Nehri boyunca yerleşmiştir. Mısır, Kuzeydoğu Afrika'da yer alan, Kuzeyden Akdeniz ve doğudan Kızıldeniz'le kuşatılmış ve Sina Yarımadası ile Asya kıtasına
...Detaylı bilgi için linke tıklayınız.Fransa'ya karşı Fransa Cumhuriyeti ya da kısaca Fransa, (Fransızca République Française), Belçika, Lüksemburg, Almanya, İsviçre, İtalya, Monako, Andorra ve İspanya ile komşu olan, Batı Avrupa'da bir ülkedir. Avrupa Birliği'nin kurucu üyesidir.
...Detaylı bilgi için linke tıklayınız.İngiltere ve Büyük Britanya ve Kuzey İrlanda Birleşik Krallığı, İngiltere Avrupa’nın kuzeybatı kıyısında yer alan Britanya Adalar Topluluğu üzerinde, dört ülkeden müteşekkil bir devlet. Bu adalar topluluğu Büyük Britanya ve İrlanda Adalarıyla birlikte, 5000 küçük adadan meydana gelmiştir. Batısında İrlanda Denizi, doğusunda Kuzey Denizi, kuzeyi, güneybatısı ve kuzeybatısı Atlas Okyanusu ile çevrilidir.
...Detaylı bilgi için linke tıklayınız.Rusya'yla işbirliği yaptı. Rusya Federasyonu dünyanın en büyük ülkelerinden biri. Kuzeyinde Kuzey Kutup Denizi; doğusunda Pasifik Okyanus; batısında Estonya, Litvanya, Beyaz Rusya, Letonya, Ukrayna, Moldavya, Baltık Denizi; güneyinde Kazakistan, Moğolistan, Çin, Gürcistan, Azerbeycan, Hazar Denizi, Kuzey Kore, Karadeniz yer alır.
...Detaylı bilgi için linke tıklayınız.24 Eylül 24 Eylül Gregorian Takvimine göre yılın 267. günüdür. Sonraki sene için 98 (Artık yıllarda 99) gün var.

...Detaylı bilgi için linke tıklayınız.1805 tarihinde
...Detaylı bilgi için linke tıklayınız.Osmanlılar Osmanlılar ile ilgili olarak aşağıdaki başlıkları kullanarak bilgi alabilirsiniz.
...Detaylı bilgi için linke tıklayınız.Ruslarla yeni bir dostluk antlaşması imzaladılar. Ancak bu antlaşmanın imzasından kısa bir süre sonra Osmanlı Devleti ve Rusya arasında yeni bir anlaşmazlık çıktı. Rusya Osmanlıların Rus yanlısı Eflak ve Boğdan beylerini görevden almasından hoşnut değildi. 40.000 civarında Rus askeri Eflak ve Boğdan'a girdi. III. Selim 22 Aralık 1805 tarihinde boğazları kapattı ve Rusya'ya savaş ilan etti. Rus donanması Osmanlı donanmasını 11 Mayıs 1807 tarihinde Çanakkale boğazı civarında 19- 29 Haziran 1807 tarihleri arasında da Limni adası yakınında civarında yendi.

Bu arada 29 Mayıs 1807 tarihinde Kabakçı Mustafa isyanı sonucu III. Selim Osmanlı tahtından indirilmiş ve yerine IV. Mustafa tahta geçmişti. IV. Mustafa'nın saltanatı boyunca Osmanlı sarayında büyük bir kargaşa yaşandı. Yeniçeriler saraya hakim oldular. 28 Temmuz 1808 yılında taht tekrar el değiştirdi. IV. Mustafa'nın yerine II. Mahmut geçti. Osmanlılar İngiltere ile 1809'da bir antlaşma yaparak Ruslarla savaşa devam kararı aldılar. Rusların Fransa ile olan sorunları, Osmanlı Devleti ordularının yıllarca süren savaştan yorgun düşmesi yüzünden iki devlet de barış imzalamaya mecbur kaldılar.

28 Eylül 1812 tarihinde imzalanan Bükreş Antlaşması ile Rusya, Eflak ve Boğdan'dan çekilecek, Besarabya bölgesi ise Ruslara bırakılacaktı. Osmanlılar Bosna ve Eflak'dan 2 yıl vergi almayacak, Sırplar kendi içlerinde serbest kalacaktı. Tuna nehrinde hem Osmanlı hem de Rus gemileri serbestçe dolaşabilecekti. Prut ve Tuna nehirlerinin sol sahilleri iki ülke arasında sınır kabul edilecekti.

Alemdar Mustafa Paşa

Alemdar Mustafa Paşa

Alemdar Mustafa Paşa Osmanlı sadrazamlarından. Rusçuklu Hasan Ağa’nın oğlu olup, doğum tarihi bilinmemektedir. Yeniçeri ocağından yetişti. 1768-1774 Osmanlı-Rus harbinde bölüğünün bayrağını taşıdığından Alemdar veya Bayraktar unvanı verildi. Rusçuk ayanı Tirsinikli İsmail Ağa’nın hizmetinde bulundu. Kendini kabul ettirerek hazinedarlığa yükseltildi.

Devlete karşı isyan eden Vidin voyvodası Pazvandoğlu Osman’ın kuvvetlerini yenince, şöhreti etrafa yayıldı. Bu zaferden dolayı rütbesi yükseltildi. Tirsinikli İsmail Ağa ölünce, Rusçuk ayanlığına getirildi (1806). Bu görevde iken Deliorman ayanı Yılıkoğlu Süleyman’ın ayaklanmasını bastırdı. Rusların Hotin’i alıp, İsmail Kalesini kuşattıkları sırada gönderdiği kuvvetlerle kaleyi muhasaradan kurtardı. Bükreş üzerine yürüyen Rus kuvvetlerini durdurdu. Bu başarıları sonunda vezirlik rütbesiyle, daimi Silistre Valiliği ve Tuna Seraskerliği Vazifesi verildi.

Alemdar Mustafa Paşa, düşmanlarla devamlı temasları neticesinde, devletin askeri ve idari yapısında ıslahatın gerekli olduğuna kesin inananlardandı. Üçüncü Selim Han, ıslahat hareketlerine başlayacağı sırada Kabakçı isyanı ile yeniçeri zorbaları tarafından tahttan indirildi. Yerine Sultan Dördüncü Mustafa padişah oldu. Sultan Üçüncü Selim’i seven, ıslahat hareketlerinin yapılmasını arzu eden ve devletin çeşitli yerlerinde görevler yapmış olan Galib, Refik, Ramiz, Behiç ve Tahsin efendiler Alemdar’ın himayesi altına sığındılar. Tarihte “Rusçuk Yaranı” diye geçen bu altı kişi Üçüncü Selim’i yeniden tahta çıkarmak için çalışmalara başladılar. Alemdar Mustafa Paşa, 19 Temmuz 1808’de Kabakçı Mustafa’yı cezalandırmak için İstanbul’a geldi. Zorbalar ortadan kaldırılmaya, fesatçılar sürülmeye başlandı. Onun bu faaliyetlerinden memnun fakat nüfuzunun artmasından endişelenen sadrazam Çelebi Mustafa Paşa, kendisinden geriye dönmesini isteyince, Alemdar 28 Temmuz günü on beş binden fazla askerle Babıali’yi bastı. Sadrazamın mührünü alarak, ordugahını gönderdi. Sultan Selim’i tahta çıkarmak için saraya gitti. Fakat orada gerekli tedbirler alınmadığı için, Sultan Üçüncü Selim zorbalarca şehit edildi.

Hizmetkarlarının yardımı ile kurtulan Şehzade Mahmud, Alemdar tarafından padişah ilan edildi. Sultan İkinci Mahmud, padişah olur olmaz, Alemdar’a sadaret mührünü verdi. Alemdar, ıslahata tarafdar olmayanları, isyancıları temizledi. İstanbul’un asayişi sağlandı. Bu sırada Rumeli ve Anadolu’da valiler başlarına buyruk olmuşlardı. Anadolu ve Rumeli’de vazifeli bütün ayanlar devlet işlerini görüşmek üzere İstanbul’a davet edildi. Görüşmeler neticesinde ayanlar ile devlet arasında kurulacak münasebetlerin şeklini ihtiva eden bir senet imzalandı. Bu senede “Sened-i ittifak” denildi (Bkz. Sened-i İttifak).

Alemdar Mustafa Paşa, daha sonra askeri ıslahata başladı. “Sekban-ı Cedid” ismiyle talimli bir askeri teşkilat kurdu. Selimiye Levend kışlaları tamir edilerek askerler buraya yerleştirildi. Bu durum yeniçerileri rahatsız etti. Ayrıca sanatla uğraşan askerleri talime mecbur etmesi hoşnutsuzluğu arttırdı."Alemdar vakası” olarak tarihe geçen isyandan önceki gece ziyafetten dönen Paşa’ya, maiyeti, yol açmak için halkı kamçı ve sopalarla dağıttılar. Bu esnada yaralananlar, kahve kahve dolaşarak yeniçerileri isyana teşvik ettiler. Gece yarısı kışlalarından hareket eden 400 kadar isyancı yeniçeriye, yağmacılık hırsıyla pek çok serseri katıldı. İsyancılar önce yeniçeri ağası Mustafa Paşayı öldürdüler. Sonra sadrazam Alemdar Mustafa Paşanın köşkünü sardılar. Alemdar, zorbalara teslim olmaktansa, sonuna kadar karşı koymaya karar verdi. İmdadına gelecek yardımdan ümidini kesince, vaktiyle mensup olduğu 42. bölük odabaşını çağırttı. Haremini ocağın namusuna emanet ederek ona teslim etti. Yanında sadece baş haremi ile sadık harem ağası kaldı. Alemdar’ın bulunduğu kuleye, kalabalık bir yeniçeri grubunun hücum etmesi üzerine, daha önce koydurduğu barut fıçısının üzerine tabancası ile ateş etti ve büyük bir patlama oldu. İsyancılardan beş yüz yahut sekiz yüz kişi bir anda havaya uçup öldü. 15 Kasım 1808’de dumandan boğulan Alemdar Paşa ile iki sadık adamının cesedi iki gün sonra enkaz altından çıkarıldı. Cesedi sokaklarda sürüklendikten sonra, Etmeydanı’nda baş aşağı asıldı. Sonra da parçalanmış olan kemikleri, Yedikule dışında bir hendeğe atıldı. 1908’den sonra kurulan Tarih-i Osmani Encümeni tarafından Alemdar’ın kemikleri Gülhane parkı karşısındaki Zeynep Sultan mezarlığına taşıtıldı

Balkan Savaşları

Balkan Savaşları

Balkan Savaşları Osmanlı Devletinin Osmanlı Devleti, 13. yüzyıl sonlarından 20. yüzyılın ilk çeyreğine değin varlığını sürdüren Türk devleti. Anadolu'da kurulmuş, sınırları tarihi boyunca çok değişmekle birlikte en geniş döneminde bugünkü Arnavutluk, Yunanistan, Bulgaristan, Yugoslavya, Romanya ye Akdeniz'in doğusundaki adaları, Macaristan ve Rusya'nın bazı kesimlerini, Kafkasya, Irak, Suriye, Filistin ve Mısır'ı, Cezayir'e kadar tüm Kuzey Afrika'yı ve Arabistan'ın bir bölümünü kapsamıştır.
...Detaylı bilgi için linke tıklayınız.Balkanlar’daki dört devlete karşı yaptığı savaşlar.

Balkanlar dağlık yer anlamına gelir. Balkanları, Karadeniz ile Adriyatik denizi arasındaki genellikle dağlık ve engebeli sahalar oluşturur.
...Detaylı bilgi için linke tıklayınız.İngiltere, Büyük Britanya ve Kuzey İrlanda Birleşik Krallığı, İngiltere Avrupa’nın kuzeybatı kıyısında yer alan Britanya Adalar Topluluğu üzerinde, dört ülkeden müteşekkil bir devlet. Bu adalar topluluğu Büyük Britanya ve İrlanda Adalarıyla birlikte, 5000 küçük adadan meydana gelmiştir. Batısında İrlanda Denizi, doğusunda Kuzey Denizi, kuzeyi, güneybatısı ve kuzeybatısı Atlas Okyanusu ile çevrilidir.
...Detaylı bilgi için linke tıklayınız.Rusya ile Rusya Federasyonu dünyanın en büyük ülkelerinden biri. Kuzeyinde Kuzey Kutup Denizi; doğusunda Pasifik Okyanus; batısında Estonya, Litvanya, Beyaz Rusya, Letonya, Ukrayna, Moldavya, Baltık Denizi; güneyinde Kazakistan, Moğolistan, Çin, Gürcistan, Azerbeycan, Hazar Denizi, Kuzey Kore, Karadeniz yer alır.
...Detaylı bilgi için linke tıklayınız.Tallin'de gizli bir anlaşma yaparak, Rusya'yı İstanbul ve Boğazlar üzerinde serbest bıraktı. Osmanlı Devleti'nin Balkanlardaki varlığına son vermek isteyen Yunanistan, Bulgaristan, Sırbistan ve Karadağ, Rusya'nın aracılığıyla aralarında anlaşarak, Türkleri Balkanlardan atmak istediler. İstanbul, Marmara Bölgesi'nde il ve Türkiye'nin en büyük kenti. Yüzölçümü 5.712 km2 olan İstanbul ili doğuda Kocaeli, güneyde Bursa ve Marmara Denizi, batıda Tekirdağ, kuzeyde de Karadeniz'le çevrilidir. Marmara Denizindeki Adalar yönetsel bakımdan İstanbul'a bağlı ilçedir. Kuzey-güney doğrultusunda uzanarak Karadeniz ile Marmara'yı birleştiren İstanbul Boğazı, hem il topraklarını, hem de şehri Asya yakası ve Avrupa yakası olmak üzere ikiye böler.
...Detaylı bilgi için linke tıklayınız.Trablusgarp Savaşı da onları cesaretlendirdi. Balkan Ulusları, Osmanlı Devleti'nden, Makedonya'da ıslahat yapmasını istediler. Bu istekleri reddedilince savaş ilan ettiler.
Trablusgarp Savaşı, 1911-12 yılları arasında Osmanlı İmparatorluğu ve İtalya Krallığı arasında geçen bir savaştır. Bazı (özellikle yabancı) kaynaklarda "1911-12 Türk-İtalyan Savaşı" olarak da geçer. Adı, "Trablusgarp Savaşı" olmasına rağmen çarpışmalar, Trablusgarp'ın (bugünkü Libya) dışında, , Adriyatik Denizi, Ege Adaları, Çanakkale Boğazı ve Kızıldeniz gibi çeşitli bölgelerde de sürmüştür.
...Detaylı bilgi için linke tıklayınız.Birinci Balkan Savaşı 1912
Deneyimli subay ve askerlerin terhis edilmesi, parti çekişmeleri nedeniyle komutanlar arasındaki anlaşmazlıklar, silah, yiyecek, araç-gereç gibi konularda eksikliklerin olması, 1789 Fransız İhtilalinin dünyaya yaydığı milliyetçilik akımı neticesinde, imparatorluklar dahilinde bulunan milletler, bağımsızlık için harekete geçmişler ve bazı devletlerin destek ve yardımları ile ayaklanmışlardı. Osmanlı tarihinde 19. yüzyıl, bu tür ayaklanmalar dönemidir. Balkan Yarımadasında çok çeşitli millet yaşadığı için, milliyetçi ayaklanmalar en fazla burada görüldü.
...Detaylı bilgi için linke tıklayınız.Osmanlı Ordusu'nun cephelerde yenilmesine neden oldu.

Bulgarlar,
...Detaylı bilgi için linke tıklayınız.Çatalca'ya kadar gelerek, İstanbul'u tehdit etmeye başladılar. Sırp, Karadağ ve Yunanlılar, Makedonya'yı tamamen işgal ettiler. Durumdan yararlanan Arnavutluk, bağımsızlığını ilan etti. Yunanlılar, İmroz (Gökçeada) ve Bozcaada dışındaki adaları işgal etti.

Aralık 1912'de,
...Detaylı bilgi için linke tıklayınız.Balkan Yarımadası'nın yeni siyasal haritası belirlenmek üzere Londra Konferansı toplandı. Konferans sonunda, BALKAN YARIMADASI Akdeniz'de yer alan üç büyük yarımadanın en doğuda bulunanı. Balkan Yarımadası;Kuzeyde Tuna'nın aşağı kesimleri ve Sana Irmağı, doğuda Karadeniz, güneydoğuda Ege Denizi, güneyde Akdeniz, güneybatıda İon Denizi ve batıda Adriye Denizi ile çevrilidir. Yüzölçümü yaklaşık 505.000 km2dir.

Bölgeyi kaplayan, sık ormanlarla kaplı sıradağlar manasına yarımadaya Balkan ismi verilmiştir.Yarımadayı kaplayan dağlar doğuda enlemesine, batıda boylamasına uza
...Detaylı bilgi için linke tıklayınız.Balkan Devletleriyle Osmanlı Devleti arasında Londra Antlaşması imzalandı.

Midye-Enez çizgisinin batısındaki bütün Balkan Toprakları kaybedildi. Midye-Enez çizgisi, Osmanlı Devleti'yle Bulgaristan arasında sınır kabul edildi. İmroz ve Bozcaada dışında kalan tüm Ege Adaları, Yunanistan'a verildi.
İkinci Balkan Savaşı 1913
Bulgaristan'ın daha fazla toprak almasını kabul etmeyen Yunanistan, Karadağ, Sırbistan ve 1. Balkan Savaşı'na katılmayan Romanya birleşerek, Bulgaristan'a karşı savaş açtılar. Bulgarların üst üste yenilerek Doğu Trakya'daki birliklerini batıya kaydırmasından faydalanan Osmanlı Ordusu, Midye-Enez çizgisini aşarak,
...Detaylı bilgi için linke tıklayınız.Edirne ve Edirne Marmara Bölgesinin Trakya kısmında yer alır. Sınır kapısı, 'Bursa'nın oğlu, İstanbul'un babası' olarak vasıflandırılan ve Osmanlı Devletinin ikinci başkenti ve 'müze şehir' Edirne'nin doğusunda Kırklareli ve Tekirdağ, güneydoğusunda Çanakkale, batısında Yunanistan, kuzeybatısında Bulgaristan, güneyinde ise Ege Denizi bulunmaktadır.
...Detaylı bilgi için linke tıklayınız.Kırklareli'ni geri aldı.

Bulgarların barış istemesi üzerine 1913'te Kırklareli Türkiye'nin Trakya bölümünde yer alan il. Batı sınırımızdaki Kırklareli, Marmara bölgesinin Istranca ve Ergene bölümleri üzerinde bulunmaktadır. Trakya’nın en büyük ili olup, İstanbul, Karadeniz, Tekirdağ, Edirne ve Bulgaristan ile çevrilidir. 41° 14’ ve 42° 00’ kuzey enlemleri ile 28°53’ ve 26°13’ doğu boylamları arasında yer alır. Trafik numarası 39’dur.
...Detaylı bilgi için linke tıklayınız.İstanbul Antlaşması yapıldı. Edirne, Kırklareli ve Dimetoka, Osmanlı Devleti'ne geri verildi. Batı Trakya ve Dedeağaç, Bulgaristan'da kaldı.

Yunanistan'la ise İstanbul Antlaşması, 1888

1882'de İngiltere'nin Mısır'ı ele geçirerek Süveyş kanalını kontrol altına alması üzerine İstanbul'da 1888'de imzalanan anlaşma. İngiltere, sömürge imparatorluğuna giden yolu güvence altına almak amacıyla, Hindistan'la bağlantısını oluşturan Süveyş Kanalı'nı kontrol altına almak istemiş, 1882'de Mısır'ı işgal etmişti. O güne kadar bütün devletlerin kullanımına açık olan Süveyş Kanalı'nın İngiltere'nin eline geçişi diğer büyük devletlerde tepki yarattı ve bu anlaşma i
...Detaylı bilgi için linke tıklayınız.Atina Antlaşması yapıldı. Girit ve Ege Adaları, Yunanistan'a verildi. Yunanistan'da kalan Türklerin durumu da düzenlendi. Sırbistan ve Karadağ'ın, Osmanlı Devleti'yle sınırı kalmadığı için antlaşma imzalanmamıştır.

Batı Trakya, tüm Makedonya, Arnavutluk, Ege Adaları kaybedilmiş, Osmanlı Devleti'nin Avrupa'daki varlığı, Doğu Trakya ile sınırlandırılmıştır.

Berlin Antlaşması

Berlin Antlaşması
Osmanli târihinde Doksanüç harbi diye bilinen Osmanli-Rus harbinden sonra, 13Temmuz 1878'de, Osmanli Devleti'yle; Rusya, Almanya, Avusturya, Macaristan, ingiltere ve Fransa arasinda Berlin'de imzalanan andlasma.

Sultan 2. Abdülhamîd'in pâdisâh olmasindan hemen sonra kabul edilen Kânûn-i esâsi'ye göre kurulan Meclis-i meb'ûsân; Rusya'nın 24 Nisan 1877 tarihinde Osmanli Devleti'ne karşı savaş ilânıyla ilgili notasına, Abdülhamîd Han'in karşı çıkma çabalarına bakmayarak savaş ilaniyla karşılık verdi. Osmanli ordusunun pek çok cephede kahramanca savaşmasına karşın, savaş yenilgiyle sonuçlandı. Rus kuvvetleri Doğu Anadolu'da Erzurum; Rumeli'de ise Edirne'ye kadar geldiler. Edirne'nin teslimi ile istanbul yolu Ruslara tamamen açilmis olacakti. Bundan sonraki Rus ilerleyisi karsisinda istanbul'un bile tehlikeye düsecegini anlayan sultan ikinci Abdülhamîd Han, 9 Ocak 1878 tarihinde ateskes için Rus ordulari baskumandani Grandük Nikola'ya müracaat etti. Mütâreke istegini telgrafla bildirdikten sonra, onunla bu hususda temaslarda bulunmak üzere murahhas olarak hariciye naziri Server Pasa'yi ve hazîne-i nassa nâziri müsir Nâmik Pasa'yi. yanlarinda da askeri müsavir olarak ferik Necib, mîrliva Osman Pasa ve kaymakam Agâh Bey'i gönderdi. 19 Ocak 1878'de bu hey'et Kizanlik'a ulastigi hâlde, Grandük Nlkola, Edirne'nin tesliminden evvel görüsmeye yanasmadi. Bu müddet zarfinda sultan Abdülhamîd Han, Rus carina ve arabuluculuk yapmasi için ingiltere kraliçesi Victoria'ya müracaat etti. Ruslarin bogazlara hâkim olmasini ingiltere'nin Akdeniz'deki nüfuzu için tehlikeli gören kraliçe Victoria, barış için arabuluculugu kabul ederek çara müracaat etti. Bunun üzerine Grandük Nikola sulh esaslarinin da imza edilmesi sartiyla mütârekeyi kabul etti.

Rusya'nin, Osmanli Devleti üzerinde hâkim bir duruma gelmesi, Avrupa devletlerini, bilhassa ingiltere'yi harekete geçirdi. Ruslarin istanbul'u isgal etmek kararinda olduklari söylentisi yayildi. Evvelâ, Avusturya harekete geçerek, iki devlet arasinda yapilacak baris andlasmasinin, yürürlükteki andlasmalara uygun olmasini saglamak için Viyana'da bir meclisin toplanmasini istedi, ingiltere ise, bogaz disinda durmakta olan donanmasini Çanakkale bogazindan geçirerek Marmara denizine girdi.

Bu esnada Rus orduları başkumandanı Grandük Nikola, mütâreke için şu ağir sartlari ileri sürdü:

1-Bulgaristan'a muhtariyet verilecek.

2-Karadag'in istiklâli kabul edilecek ve son harplerde elde ettigi topraklar kendisine verilmek suretiyle hudut tesbit edilecek.

3-Romanya ve Sirbistan'in istiklâlleri tasdîk olunacak ve her iki devlete arazi verilip hudutlari tesbit edilecek.

4-Bosna-Hersek'e muhtariyet verilecek.

5-Rusya' ya, nakit veya arazi terki suretiyle harb tazminati verilecek.

6-Bogazlarda Rus haklarinin korunmasi, Pâdisâh ile Çar arasinda yapilacak müzâkere ile kararlastirilacakti.

Bu esaslarin kabulünden baska, baris esaslarinin vasitasiz olarak Ruslarla müzâkere edilmesi için bir Osmanli murahhas hey'eti Odesa'ya veya Sivastopol'e gidecekti.

Mütâreke sartlari kabul edilince harb harekâti durdurulacak, te'minât olarak; Vidin, Rusçuk, Silistre ve Erzurum kaleleri Türkler tarafindan bosaltilacak, müzâkereler devam ettigi müddetçe bu kalelere Rus askerleri yerlestirilecekti.

Türk murahhas hey'eti, bu ağır sartlari ilk önce kabul etmeyerek, hafifletmek ve degistirmek amacıyla çok ugrastı. Ancak Ruslar, sarttan kabul edilmedigi takdirde, istanbul üzerine yürüyeceklerini kesin bir dille bildirince, 31 Ocak 1878'de mütâreke ve baris esaslari andlasmasi Edirne'de imzalandi

Birinci Meşrutiyet

Birinci Meşrutiyet

1876 yılı olayları, ölümler, doğumlar ve diğer önemli gelişmeler
...Detaylı bilgi için linke tıklayınız.Osmanlı Devleti bir imparatorluktu ve mutlak egemenliği esas alan Osmanlı Devleti, 13. yüzyıl sonlarından 20. yüzyılın ilk çeyreğine değin varlığını sürdüren Türk devleti. Anadolu'da kurulmuş, sınırları tarihi boyunca çok değişmekle birlikte en geniş döneminde bugünkü Arnavutluk, Yunanistan, Bulgaristan, Yugoslavya, Romanya ye Akdeniz'in doğusundaki adaları, Macaristan ve Rusya'nın bazı kesimlerini, Kafkasya, Irak, Suriye, Filistin ve Mısır'ı, Cezayir'e kadar tüm Kuzey Afrika'yı ve Arabistan'ın bir bölümünü kapsamıştır.
...Detaylı bilgi için linke tıklayınız.padişahlıkla yönetiliyordu. Bu yönetim biçiminin yasal temelleri Padişah: İslam devlet hükümdarlarına verilen en yaygın unvanlardan. Bu unvan daha ziyade çok geniş topraklara sahip hükümdarlar için, Osmanlı Devleti'nde ise, hükümdarın örfî sıfatlarını ifade eden başlıca tabir olarak kullanılmıştır.
...Detaylı bilgi için linke tıklayınız.Fatih Kanunnamesi’ne dayanıyordu. Güçlü bir imparatorluk olan Osmanlı Devleti, zamanla gücünü yitirince başta ekonomik sorunlar olmak üzere çeşitli sorunlarla karşı karşıya kaldı. Bu durum, devlet ileri gelenlerini yönetim biçiminde reformlar yapmak zorunda bıraktı.

Osmanlı Devleti, 13. yüzyıl sonlarından 20. yüzyılın ilk çeyreğine değin varlığını sürdüren Türk devleti. Anadolu'da kurulmuş, sınırları tarihi boyunca çok değişmekle birlikte en geniş döneminde bugünkü Arnavutluk, Yunanistan, Bulgaristan, Yugoslavya, Romanya ye Akdeniz'in doğusundaki adaları, Macaristan ve Rusya'nın bazı kesimlerini, Kafkasya, Irak, Suriye, Filistin ve Mısır'ı, Cezayir'e kadar tüm Kuzey Afrika'yı ve Arabistan'ın bir bölümünü kapsamıştır.
...Detaylı bilgi için linke tıklayınız.Osmanlı Devleti’nin ekonomik sorunları, Osmanlı Devleti, 13. yüzyıl sonlarından 20. yüzyılın ilk çeyreğine değin varlığını sürdüren Türk devleti. Anadolu'da kurulmuş, sınırları tarihi boyunca çok değişmekle birlikte en geniş döneminde bugünkü Arnavutluk, Yunanistan, Bulgaristan, Yugoslavya, Romanya ye Akdeniz'in doğusundaki adaları, Macaristan ve Rusya'nın bazı kesimlerini, Kafkasya, Irak, Suriye, Filistin ve Mısır'ı, Cezayir'e kadar tüm Kuzey Afrika'yı ve Arabistan'ın bir bölümünü kapsamıştır.
...Detaylı bilgi için linke tıklayınız.17. yüzyıldan itibaren toprak kaybetmesi ve sürekli bütçe açığı vermesiyle başladı. 17. yüzyıl olayları, ölümler, doğumlar ve diğer önemli gelişmeler
...Detaylı bilgi için linke tıklayınız.Avrupa devletleriyle imzalanan serbest ticaret antlaşmalarıyla ülkeye giren mallardan düşük gümrük vergilerin alınıyordu. Bu hem devletin gelirlerini azaltmış hem de yerli sanayinin gerilemesine yol açmıştı. Ekonomik sıkıntıların yanı sıra, özellikle Avrasya olarak bilinen eski dünya kıtasının batısındaki büyük yarımada olan Avrupa, Sami dillerde Erep (yahut Irib) Güneşin Battığı taraf anlamına gelir. Fenikelilerden Yunanlılara geçen bu ad, Yunanca'da Europa olmuş ve Ege Denizi'ne göre batıda bulunan ülkelere bu ad verilmiştir.

...Detaylı bilgi için linke tıklayınız.1789 1789 yılı olayları, ölümler, doğumlar ve diğer önemli gelişmeler
...Detaylı bilgi için linke tıklayınız.Fransız Devrimi'nin etkisiyle yayılan özgürlükçü düşünceler ve ulusçuluk akımı, Fransız Devrimi, 1789 Devrimi yada Fransız ihtilali olarak da bilinir. 1787'den başlayarak Fransa'yı sarsan, ilk doruk noktasına 1789'da ulaşan ve değişik aşamalardan geçerek 1799'a değin süren devrimci hareket. Fransa'da ancien regime'e (eski rejim) son vermiş ve Avrupa tarihinde yeni bir çağ açmıştır.
...Detaylı bilgi için linke tıklayınız.Osmanlı İmparatorluğu’nu da sarstı. Osmanlı Devleti, 13. yüzyıl sonlarından 20. yüzyılın ilk çeyreğine değin varlığını sürdüren Türk devleti. Anadolu'da kurulmuş, sınırları tarihi boyunca çok değişmekle birlikte en geniş döneminde bugünkü Arnavutluk, Yunanistan, Bulgaristan, Yugoslavya, Romanya ye Akdeniz'in doğusundaki adaları, Macaristan ve Rusya'nın bazı kesimlerini, Kafkasya, Irak, Suriye, Filistin ve Mısır'ı, Cezayir'e kadar tüm Kuzey Afrika'yı ve Arabistan'ın bir bölümünü kapsamıştır.
...Detaylı bilgi için linke tıklayınız.Balkanlar'da Balkanlar dağlık yer anlamına gelir. Balkanları, Karadeniz ile Adriyatik denizi arasındaki genellikle dağlık ve engebeli sahalar oluşturur.
...Detaylı bilgi için linke tıklayınız.19. yüzyılda bağımsızlık talebiyle ayaklanmalar çıktı. 19. yüzyıl olayları, ölümler, doğumlar ve diğer önemli gelişmeler
...Detaylı bilgi için linke tıklayınız.Balkanlar'da ve Ortadoğu’da çıkar çatışmaları içindeki Balkanlar dağlık yer anlamına gelir. Balkanları, Karadeniz ile Adriyatik denizi arasındaki genellikle dağlık ve engebeli sahalar oluşturur.
...Detaylı bilgi için linke tıklayınız.Avrupa devletleri ile Çarlık Avrasya olarak bilinen eski dünya kıtasının batısındaki büyük yarımada olan Avrupa, Sami dillerde Erep (yahut Irib) Güneşin Battığı taraf anlamına gelir. Fenikelilerden Yunanlılara geçen bu ad, Yunanca'da Europa olmuş ve Ege Denizi'ne göre batıda bulunan ülkelere bu ad verilmiştir.

...Detaylı bilgi için linke tıklayınız.Rusya'sı da zaman zaman bu hareketleri desteklediler. Rusya Federasyonu dünyanın en büyük ülkelerinden biri. Kuzeyinde Kuzey Kutup Denizi; doğusunda Pasifik Okyanus; batısında Estonya, Litvanya, Beyaz Rusya, Letonya, Ukrayna, Moldavya, Baltık Denizi; güneyinde Kazakistan, Moğolistan, Çin, Gürcistan, Azerbeycan, Hazar Denizi, Kuzey Kore, Karadeniz yer alır.
...Detaylı bilgi için linke tıklayınız.Osmanlı sınırları içindeki Osmanlılar ile ilgili olarak aşağıdaki başlıkları kullanarak bilgi alabilirsiniz.
...Detaylı bilgi için linke tıklayınız.Müslüman olmayan halkların durumlarının düzeltilmesi gerekçesiyle Müslüman isim, din bilgisi Arapça muslim + Farsça -¥n (Türkçede teklik olarak kullanılır) kelimlerinden oluşmuştur. Aşağıdaki anlamlarda kullanılır:
...Detaylı bilgi için linke tıklayınız.Osmanlı Devleti’ni reformlar yapmaya zorladılar. 1839’daki Tanzimat Fermanı ile 1856’daki Islahat Fermanı’nın ilanları bu tür koşullarda gerçekleşti.

Öte yandan 1860’larda bir aydın hareketi olarak Yeni Osmanlılar ortaya çıktı. Namık Kemal ve Ziya Paşa gibi aydınlar, Avrupa ülkelerindeki anayasal monarşilerden etkilenerek Osmanlı Devleti’nin meşrutiyetle yönetilmesi gerektiğini savundular. Osmanlı Devleti, 1850’lerden itibaren dış borç almaya başlamıştı ve 1870’lere gelindiğinde devlet hem ekonomik hem de siyasal bunalıma sürüklenmişti. Bu bunalım sırasında Mithat Paşa ve arkadaşları 30 Mayıs 1876'da Abdülaziz'i tahttan indirerek yerine V. Murat'ı geçirdiler. Ne var ki, V. Murat aydınların ve ilerici devlet adamlarının istediği reformları yapabilecek biri değildi. Bunun üzerine V. Murat da tahttan indirildi ve yerine II. Abdülhamit padişah oldu.

BÜKREŞ ANTLAŞMASI

BÜKREŞ ANTLAŞMASI

BÜKREŞ ANTLAŞMASI, Osmanli Devleti ile Rus Çarligi arasinda yapilan bir andlasma. 28Mayis 1812 senesinde Bükres'te imzalandi. On sekizinci asrin sonlarinda Fransa krali Napolyon Ponapart Misir'i isgal etmisti. Rusya, Fransizlari Mora'nin batisindaki adalardan; ingiltere de Misir'dan çikarmak için Osmanli Devleti ile anlastilar. Bundan sonra Osmanli ve ingiliz donanmalari Misir kiyilarini kusatti. Osmanli-Rus kuvvetleri de Mora' nin batisindaki adalarda Fransizlara karsi çarpisti. Neticede bu bölgede Rusya'nin nezâreti altinda Osmanli Devleti'ne bagli yedi Ada Cumhuriyeti kuruldu Fransizlar, Osmanli-Rus-lngiliz ittifaki karsisinda Misir'dan çekildi. 1802'de Osmanli-Fransiz sulhu gerçeklesti. Osmanli-Rus-ingiliz ittifaki, Fransizlarin Misir' dan çekilmesinden sonra da devam etti. Ancak Rusya bastan beri devam ettigi üzere Osmanli Devleti aleyhindeki düsmanca siyasetini degistirmedi. Bu sirada Osmanli Devleti 1804'de ortaya çikan Sirp isyanini bastirmakla mesgul idi. Rusya ise Sirbistan'in Eflak-Bogdan gibi imtiyazli bir beylik haline gelmesini istiyordu.

Eflak ve Bogdan beyleri de Rusya ile isbirligi yapmislardi. Bu hareketleri üzerine Osmanli Devleti Eflak ve Bogdan beylerini azledip vazifeden uzaklastirdi. Yerlerine baska beyler tâyin edildi. Bogazlari da Rus donanmasina kapatti. Bu hâdiseler üzerine Rusya, Osmanli Devleti'ne karsi 1806 senesinde savas açti. Osmanlilarin Rusya ile savasa girmesini istemeyen ingiltere, azledilen Eflak-Bogdan beylerinin yerlerine iadesini ve bogazlarin Rus donanmasina açilmasini istedi. Bu teklif kabul edilmezse, ingiliz donanmasinin Çanakkale'ye gönderilecegi tehdidinde bulundu. Osmanli Devleti, Rus ve ingiliz tehdîdlerine aldirmadi. Rusya'ya karsi savas îlân etti ve Tuna boylarina ordu gönderdi. Neticede Ruslarla yapilan savasta, Ruslar; Hotin, Bender, Kili ve Akkerman kalelerini aldilar, fakat Bükres civarinda Osmanli kuvvetlerine yenildiler, ismail kalesi önünde de bozguna ugradilar. Fakat bu sirada ingiliz donanmasi Çanakkale bogazini geçerek istanbul önlerine geldi, ingilizler bir elçi ile tekliflerinin kabul edilmesini istediler, ingilizlerin bu isteklerine red cevâbi verilip, hemen savunma hazirliklarina baslandi, istanbul sahillerine binden fazla top yerlestirildi. Diger taraftan da, Çanakkale bogazinin tahkimatina baslandi, ingiliz donanmasi kumandani hiç bir sey yapamayacagini anlayinca, önce adalara çekildi sonra da büyük sikintilarla 1807'de Çanakkale bogazindan çikip gitti, ingilizler bu basarisizligin acisini Misir'dan çikarmak istediler, iskenderiye ve Rosetta'yi isgal ettiler. Ancak Kavalali Mehmed Ali Pasa'nin sert taarruzlari karsisinda tutunamayip Misir'i terketmek zorunda kaldilar. Bu hâdise üzerine Osmanli Devleti, ingiltere' ye savas ilân etti. Diger taraftan Osmanli Devleti ile Rusya arasinda Tuna boylarinda siddetli bir savas sürüyordu.

Sadrâzam Aga ibrahim Pasa kumandasindaki Osmanli ordusu Silistre'de, Rusçuk ayani Alemdar Mustafa Pasa da Rusçuk cephesinde savasiyordu. Bu sirada istanbul'da Kabakçi Mustafa isyani çikti. Sultan üçüncü Selîm Han tahttan indirilerek 1807'de dördüncü Mustafa Han pâdisâh îlân edildi. Hâdise Tuna boylarinda Ruslara karsi savasan yeniçeri askerleri tarafindan duyulunca orduda isyan basladi. Sadrâzam Aga ibrahim Pasa'yi da ordudan uzaklastirdilar. Neticede Osmanli ordusu dagildi. Rusya için istanbul yolu açilmis, önünde bir engel kalmamisti. Bu sirada Napolyon, 1806'da Yena'da Prusya'yi yendikten sonra Rusya tarafina girmis, Eylau ve Friedland savaslarinda bu devleti yendikten sonra çar birinci Aleksandr ile Tilsit'te bir andlasma imzalamisti. Bu andlasmanin maddelerinden biri de Osmanli-Rus savasina derhâl son verilmesi ve mütâreke yapilmasi idi. Bu sebeble ateskes îlân edildi. Tilsit andlasmasi hükümlerine uyan Rusya, yedi adadan askerlerini çekti ve Fransizlar bu adalari isgal etti. isgalden sonra da adalarin Fransa'ya, Ragusa'nin da italya' ya baglandigi ilân edildi.. Bu hâdise, Tilsit andlasmasinda gizli maddelerin bulundugu ve Fransa' nin dostça davranmadigini ortaya çikariyordu. Rusya da, mütâreke sartlarina uymadi. Eflak ve Bogdan'dan askerlerini çekmedigi gibi yeni kuvvetler de gönderdi. Paris'teki Osmanli elçisi baris için Napolyon'a gönderildi ise de iyi netîce alinamadi. Fransa' nin Osmanli Devleti aleyhindeki emelleri, Osmanli Devleti'nin ingiltere ile ittifak yapmasina sebeb oldu. Rusya ise Eflak-Bogdan'i israrla istiyordu. Bu. sebeble Osmanli-Rus savasi yeniden basladi. Yapilan Silistre savasinda Ruslar yenildi ve Tuna' nin karsi kiyisina çekildiler. Ertesi sene tekrar kanli savaslar basladi. Bu durum karsisinda Ruslar, Fransizlarla aralarinin açik olmasi ve Napolyon'dan çekindikleri için, bu savastan acele bir netîce almak veya Osmanli Devleti ile baris yapmak istiyorlardi. Çünkü Ruslarin Fransizlarla savasa girmesi kaçinilmaz bir hâl almisti. Bunun farkina varan Rus çari birinci Aleksandr, Osmanliya önceden teklif etmis oldugu andlasmanin maddelerini hafifleterek andlasma istedi. Bu sirada Ruslara karsi savasan Osmanli sadrâzami, ordusunun daha fazla dayanamayacagini görerek baris teklifini kabul etti. Neticede 28 Mayis 1812'de Bükres'te andlasma imzalandi. Andlasma, Osmanli Devleti adina sadâret kethüdasi Seyyîd Mehmed Sa'îd Gâlib Efendi, Ibrahim Selîm Efendi, yeniçeri kâtibi Abdülhamîd Efendi ve Rusya adina da Andrey Italinsky, Ivan Sabaniyev ve Osip Fanton imzaladilar.

Bükres andlasmasinin maddeleri sunlardir:

1-Prut irmagi ve Tuna'nin sol sahili, Osmanli-Rus siniri olacaktir.

2-Tuna sularinda iki devletin ticâret gemileri dolasabilecek, Rus savas gemileri Kili bogazindan Prut irmaginin Tuna ile birlestigi yere kadar gidebilecektir.

3-Rusya; Eflak, Bogdan ve Tuna adalarini Osmanli Devleti' ne birakacaktir.

4-Osmanli Devleti iki sene müddetle Eflak-Bogdan halkindan vergi almayacaktir.

5-Rusya'ya birakilan topraklarin müslüman halki, isterlerse Osmanli topraklarina göç edebileceklerdir. Ayni hak. Osmanli topraklarinda kalan hiristiyanlar için de kabul edilmistir.

6-Sirbistan'daki kaleler ve mühimmat Osmanli Devleti'nin elinde bulunacak; Sirplar içislerini ve vergilerini kendileri düzenleyeceklerdir.

7-Anadolu tarafindaki sinirlar eskisi gibi kalacak ve Rusya isgal ettigi yerleri bosaltip Osmanli Devleti'ne geri verecektir.

Bükres andlasmasi neticesinde 1806'dan beri devam eden Osmanli-Rus savasi sona erdi. Rusya'nin Fransa tehlikesine karsi tedbir almak durumunda olmasi, Osmanli Devleti'nin daha fazla toprak kaybini önledi. Tuna'dan geçis hakki ve Baserabya'yi vermekle kurtulmus oldu. Rusya'nin Rumeli'deki Osmanli topraklari üzerinde nüfuzu artti. Sirplara içislerinde muhtariyet verilmesi, Balkanlarda kavmiyetçilik akimlarinin baslama sebeblerinden biri oldu. Osmanlinin dis siyâsetinde Avrupa devletlerinin te'sirleri daha çok görülmeye baslandi.

EDİRNE ANTLASMASI

EDİRNE ANTLASMASI

EDİRNE ANTLASMASI, 14 Eylül 14 Eylül Gregorian Takvimine göre yılın 257. günüdür. Sonraki sene için 108 (Artık yıllarda 109) gün var.
...Detaylı bilgi için linke tıklayınız.1829 tarihinde 1829 yılı olayları, ölümler, doğumlar ve diğer önemli gelişmeler
...Detaylı bilgi için linke tıklayınız.Osmanlı Devleti ve Osmanlı Devleti, 13. yüzyıl sonlarından 20. yüzyılın ilk çeyreğine değin varlığını sürdüren Türk devleti. Anadolu'da kurulmuş, sınırları tarihi boyunca çok değişmekle birlikte en geniş döneminde bugünkü Arnavutluk, Yunanistan, Bulgaristan, Yugoslavya, Romanya ye Akdeniz'in doğusundaki adaları, Macaristan ve Rusya'nın bazı kesimlerini, Kafkasya, Irak, Suriye, Filistin ve Mısır'ı, Cezayir'e kadar tüm Kuzey Afrika'yı ve Arabistan'ın bir bölümünü kapsamıştır.
...Detaylı bilgi için linke tıklayınız.Rusya arasında Rusya Federasyonu dünyanın en büyük ülkelerinden biri. Kuzeyinde Kuzey Kutup Denizi; doğusunda Pasifik Okyanus; batısında Estonya, Litvanya, Beyaz Rusya, Letonya, Ukrayna, Moldavya, Baltık Denizi; güneyinde Kazakistan, Moğolistan, Çin, Gürcistan, Azerbeycan, Hazar Denizi, Kuzey Kore, Karadeniz yer alır.
...Detaylı bilgi için linke tıklayınız.Edirne şehrinde imzalanmış bir antlaşmadır. Bu antlaşmayla Edirne Marmara Bölgesinin Trakya kısmında yer alır. Sınır kapısı, 'Bursa'nın oğlu, İstanbul'un babası' olarak vasıflandırılan ve Osmanlı Devletinin ikinci başkenti ve 'müze şehir' Edirne'nin doğusunda Kırklareli ve Tekirdağ, güneydoğusunda Çanakkale, batısında Yunanistan, kuzeybatısında Bulgaristan, güneyinde ise Ege Denizi bulunmaktadır.
...Detaylı bilgi için linke tıklayınız.Yunanistan bağımsızlığını kazanmıştır.

Yunanistan Cumhuriyeti Balkan Yarımadasının güneyinde, kuzeyden Arnavutluk, Makedonya ve Bulgaristan, Doğudan Türkiye, güneydoğudan Ege Denizi, güneyden Akdeniz ve batıdan Adriyatik Denizi ile çevrili ülke. Başkenti Atina olan ülkenin nüfusu 10.665.989 kişidir. Resmi dili Yunanca, dini Hıristiyanlık (İslamiyet, Batı Trakya) ve para birimi Euro'dur.
...Detaylı bilgi için linke tıklayınız.Rusya, Rusya Federasyonu dünyanın en büyük ülkelerinden biri. Kuzeyinde Kuzey Kutup Denizi; doğusunda Pasifik Okyanus; batısında Estonya, Litvanya, Beyaz Rusya, Letonya, Ukrayna, Moldavya, Baltık Denizi; güneyinde Kazakistan, Moğolistan, Çin, Gürcistan, Azerbeycan, Hazar Denizi, Kuzey Kore, Karadeniz yer alır.
...Detaylı bilgi için linke tıklayınız.Sultan İkinci Mahmud'un Sultan İkinci Mahmud (1785 - 1839), 20 Temmuz 1785 tarihinde İstanbul'da doğdu. Babası Sultan Birinci Abdülhamid, annesi Nakşidil Valide Sultan'dır. Orta boylu, geniş omuzlu, beyaz sakallı, zarif ve sevimli yüzlüydü. Diğer Osmanlı padişahları gibi kuvvetli bir tahsil gördü. Öğrenimi ile Sultan Üçüncü Selim padişahlığı sırasında bizzat meşgul olmuştu.
...Detaylı bilgi için linke tıklayınız.Navarin'de bkz. Navarin Deniz Savaşı
...Detaylı bilgi için linke tıklayınız.Osmanlı donanmasının yakılması ile sonuçlanan olaylardan dolayı savaş tazminatı istemesi üzerine,
...Detaylı bilgi için linke tıklayınız.Osmanlı Devleti'ne karşı savaş açtı.

Sultan İkinci Mahmud bu arada Yeniçeri Ocağı'nı kaldırmış, yerine Asakir-i Mansure-i Muhammediye isimli yeni bir askeri teşkilat kurmuştu. Teşkilatlanmasını henüz tamamlayamamış olan bu ordu Rus kuvvetleri karşısında önemli bir varlık gösteremedi. Eflak ve Boğdan'ı işgal eden Ruslar, Tuna'ya kadar indiler. Balkanları aşan Rusya, batıda Edirne, doğuda ise Osmanlı Devleti, 13. yüzyıl sonlarından 20. yüzyılın ilk çeyreğine değin varlığını sürdüren Türk devleti. Anadolu'da kurulmuş, sınırları tarihi boyunca çok değişmekle birlikte en geniş döneminde bugünkü Arnavutluk, Yunanistan, Bulgaristan, Yugoslavya, Romanya ye Akdeniz'in doğusundaki adaları, Macaristan ve Rusya'nın bazı kesimlerini, Kafkasya, Irak, Suriye, Filistin ve Mısır'ı, Cezayir'e kadar tüm Kuzey Afrika'yı ve Arabistan'ın bir bölümünü kapsamıştır.
...Detaylı bilgi için linke tıklayınız.Erzurum'a kadar ilerledi. Bu gelişmeler üzerine Osmanlı Devleti barış istedi. Ruslarla yapılan Edirne Antlaşması sonunda, Yunanistan'a bağımsızlık verildi. Eflak, Boğdan ve Sırbistan'a imtiyazlar tanındı. Ruslar işgal ettikleri yerleri geri verdiler. Rus ticaret gemilerine boğazlarda geçiş hakkı tanındı. Osmanlı Devleti Rusya'ya savaş tazminatı ödemeyi kabul etti.

Erzurum Doğu Anadolu Bölgesinde yer alan il, Erzincan, Gümüşhane, Muş, Bingöl, Ağrı ve Kars ile komşudur. İsminin kökeniErzurum “Azzi”, “Erzen” (Darı), “Arze” ve bilhassa Müslüman Arapların “Erzenu’r Rûm” (Erzen-i Rûm) ismiyle anılan aynı bölgedeki eski ve târihî bir şehirden gelir. Türkler Erzurum ismini vermişlerdir. Trafik numarası 25’tir.
...Detaylı bilgi için linke tıklayınız.Rusya, Sultan Rusya Federasyonu dünyanın en büyük ülkelerinden biri. Kuzeyinde Kuzey Kutup Denizi; doğusunda Pasifik Okyanus; batısında Estonya, Litvanya, Beyaz Rusya, Letonya, Ukrayna, Moldavya, Baltık Denizi; güneyinde Kazakistan, Moğolistan, Çin, Gürcistan, Azerbeycan, Hazar Denizi, Kuzey Kore, Karadeniz yer alır.
...Detaylı bilgi için linke tıklayınız.II. Mahmut'un Sultan İkinci Mahmud (1785 - 1839), 20 Temmuz 1785 tarihinde İstanbul'da doğdu. Babası Sultan Birinci Abdülhamid, annesi Nakşidil Valide Sultan'dır. Orta boylu, geniş omuzlu, beyaz sakallı, zarif ve sevimli yüzlüydü. Diğer Osmanlı padişahları gibi kuvvetli bir tahsil gördü. Öğrenimi ile Sultan Üçüncü Selim padişahlığı sırasında bizzat meşgul olmuştu.
...Detaylı bilgi için linke tıklayınız.Navarin'de Osmanlı donanmasının yakılması ile sonuçlanan olaylardan dolayı savaş tazminatı istemesi üzerine, Navarin Deniz Savaşı (20 Ekim 1827) Osmanlı ve Mısır donanmalarıyla, birlikte hareket eden İngiliz, Fransız ve Rus donanmaları arasında geçmiş olan bir deniz savaşıdır. Bu savaş Osmanlı tarihinde bir deniz savaşından çok bir aldatmaca veya tuzağa düşürme olarak bilinir. O yüzden de bu savaş Navarin Olayı, Navarin Baskını veya Navarin Faciası adlarıyla da geçer.
...Detaylı bilgi için linke tıklayınız.Osmanlı Devletine karşı savaş açtı. Sultan Osmanlı Devleti, 13. yüzyıl sonlarından 20. yüzyılın ilk çeyreğine değin varlığını sürdüren Türk devleti. Anadolu'da kurulmuş, sınırları tarihi boyunca çok değişmekle birlikte en geniş döneminde bugünkü Arnavutluk, Yunanistan, Bulgaristan, Yugoslavya, Romanya ye Akdeniz'in doğusundaki adaları, Macaristan ve Rusya'nın bazı kesimlerini, Kafkasya, Irak, Suriye, Filistin ve Mısır'ı, Cezayir'e kadar tüm Kuzey Afrika'yı ve Arabistan'ın bir bölümünü kapsamıştır.
...Detaylı bilgi için linke tıklayınız.II. Mahmut bu arada Sultan İkinci Mahmud (1785 - 1839), 20 Temmuz 1785 tarihinde İstanbul'da doğdu. Babası Sultan Birinci Abdülhamid, annesi Nakşidil Valide Sultan'dır. Orta boylu, geniş omuzlu, beyaz sakallı, zarif ve sevimli yüzlüydü. Diğer Osmanlı padişahları gibi kuvvetli bir tahsil gördü. Öğrenimi ile Sultan Üçüncü Selim padişahlığı sırasında bizzat meşgul olmuştu.
...Detaylı bilgi için linke tıklayınız.Yeniçeri Ocağını kaldırmış, yerine Yeniçeri, Osmanlı Devleti'nde askeri bir sınıftır. Yeniçeriler, Padişah'a bağlı Kapıkulu Ocakları'nın piyade kısmıdır. Yeniçeriler, Osmanlı Devleti'nin sınırlarının genişlemesi ile alınan çocukların küçüklükten alınarak yetiştirilmesi ile oluşturulur. Devletin ilk yüzyıllarında yararlı olan bu sistem, daha sonra bozulması ile değişik sorunları birlikte getirdi. Yeniçeri ocağı II. Mahmud tarafından kaldırıldı.
...Detaylı bilgi için linke tıklayınız.Asakir-i Mansure-i Muhammediye isimli yeni bir askeri teşkilat kurmuştu. Teşkilatlanmasını henüz tamamlayamamış olan bu ordu Osmanlı İmparatorluğu'nda Yeniçeri Ocağı'nın kaldırılması üzerine, Sultan İkinci Mahmut'un emriyle kurulan ordu. Yeni eğitim kurallarıyla yetiştirilen, askerlik kurumuna verilen addır. Bu yapının başına ilk olarak "Serasker" unvanıyla eski Yeniçeri ağalarından Ağa Hüseyin Paşa getirildi.

Asakir-i Mansure-i Muhammediye Tertip adı verilen sekizer birlikten meydana gelir. Her tertibin başında "binbaşı" adında bir komutan bulunurdu. Bu binbaşılar "baş binbaşı" ya bağlıydı. Her tertip
...Detaylı bilgi için linke tıklayınız.Rus kuvvetleri karşısında önemli bir varlık gösteremedi. Eflak ve Boğdan'ı işgal eden Ruslar, Tuna'ya kadar indiler. Balkanları aşan Rusya, batıda Edirne, doğuda ise Erzurum'a kadar ilerledi.

Bu gelişmeler üzerine Osmanlı Devleti barış istedi. Küçük Kaynarca Antlaşması'ndan sonra imzalanmış şartları en ağır antlaşmalardan biri olan Edirne Antlaşması ile Osmanlı Devleti, Yunanistan Devleti'nin kurulmasını kabul etti. Antlaşmanın bazı önemli şartları şunlardı:

# Yunanistan bağımsız bir devlet olacaktı.
# Eflak, Boğdan ve Sırbistan'a imtiyazlar tanındı.
# Ruslar işgal ettikleri yerleri geri verdiler.
# Rus ticaret gemilerine boğazlarda geçiş hakkı tanındı.
# Osmanlı Devleti Rusya'ya savaş tazminatı ödemeyi kabul etti.
# Antlaşmanın 10. maddesine göre Osmanlı Devleti Rusya, İngiltere ve Fransa'nın Londra'da 6 Temmuz 1827'de ve buna dayalı olarak yine Londra'da 22 Mart 1829'da aralarında yaptıkları, Yunanistan Devleti'nin kurulmasını ve bağımsızlığını öngören anlaşma ve protokolü kabul edecekti. ( Londra Antlaşması)

Edirne Antlaşması'ndan beş ay sonra, 3 Şubat 1830 tarihinde İngiltere, Fransa ve Rusya arasında imzalanan yeni bir "Londra Protokolü" ile bağımsız Yunanistan Devleti'nin kurulduğu ilan edildi. Osmanlı Devleti de 24 Nisan 1830'da Yunanistan'ın bağımsızlığını kabul etmek zorunda kaldı.

Yunanlıların hamisi olan İngiltere, Fransa ve Rusya Mayıs 1832'de Yunanistan'a son şeklini veren bir anlaşma yaptılar. Bununla, Yunanistan'ın kuzey sınırı olarak "Arta-Volo hattı" kabul edildi. Böylece, Yunanistan'a Attik ve Mora yarımadaları bırakılmış oldu. Ayrıca bu yarımadaların çevresindeki tüm adalar ile kuzey Sporadlar, Ege'nin ikinci büyük adası Eğribos dahil olmak üzere yüzlerce ada Yunanistan'a bağlandı. Kurulan Yunan Krallığı'na da Bavyera Kralı Louis'in oğlu Otto seçildi.

Bu arada 3 büyük devlet, Yunanistan adına Osmanlı Devleti ile İstanbul'da son antlaşmaları doğrultusunda görüşmelere başladılar ve 21 Temmuz 1832'de taraflar arasında bir protokol imzalandı. İstanbul Hükûmeti yeni Yunan sınırını ve statüsünü kabul etti. Yeni Yunan Devleti de topraklarındaki Türk mallarının bedeli olarak, Osmanlı Devleti'ne belli bir tazminat ödemeyi yüklendi

Osmanlı-Rus Savaşı

Osmanlı-Rus Savaşı

1828-1829 Osmanlı-Rus Savaşı Navarin Deniz Savaşı'nı takiben Navarin Deniz Savaşı (20 Ekim 1827) Osmanlı ve Mısır donanmalarıyla, birlikte hareket eden İngiliz, Fransız ve Rus donanmaları arasında geçmiş olan bir deniz savaşıdır. Bu savaş Osmanlı tarihinde bir deniz savaşından çok bir aldatmaca veya tuzağa düşürme olarak bilinir. O yüzden de bu savaş Navarin Olayı, Navarin Baskını veya Navarin Faciası adlarıyla da geçer.
...Detaylı bilgi için linke tıklayınız.Rusya'nın Rusya Federasyonu dünyanın en büyük ülkelerinden biri. Kuzeyinde Kuzey Kutup Denizi; doğusunda Pasifik Okyanus; batısında Estonya, Litvanya, Beyaz Rusya, Letonya, Ukrayna, Moldavya, Baltık Denizi; güneyinde Kazakistan, Moğolistan, Çin, Gürcistan, Azerbeycan, Hazar Denizi, Kuzey Kore, Karadeniz yer alır.
...Detaylı bilgi için linke tıklayınız.Yunanlıların bağımsızlığını desteklemesi yüzünden çıkmış bir savaştır.


...Detaylı bilgi için linke tıklayınız.Osmanlı padişahı Osmanlılar ile ilgili olarak aşağıdaki başlıkları kullanarak bilgi alabilirsiniz.
...Detaylı bilgi için linke tıklayınız.II. Mahmut Sultan İkinci Mahmud (1785 - 1839), 20 Temmuz 1785 tarihinde İstanbul'da doğdu. Babası Sultan Birinci Abdülhamid, annesi Nakşidil Valide Sultan'dır. Orta boylu, geniş omuzlu, beyaz sakallı, zarif ve sevimli yüzlüydü. Diğer Osmanlı padişahları gibi kuvvetli bir tahsil gördü. Öğrenimi ile Sultan Üçüncü Selim padişahlığı sırasında bizzat meşgul olmuştu.
...Detaylı bilgi için linke tıklayınız.20 Ekim 20 Ekim Gregorian Takvimine göre yılın 293. günüdür. Sonraki sene için 72 (Artık yıllarda 73) gün var.

...Detaylı bilgi için linke tıklayınız.1827 tarihinde
...Detaylı bilgi için linke tıklayınız.İngiliz,
...Detaylı bilgi için linke tıklayınız.Fransız ve
...Detaylı bilgi için linke tıklayınız.Rus donanmalarının Rus, genellikle Rusya Federasyonu'nda yaşayan Doğu Slav halkı veya bu halkın soyundan olan kimselere denir.
...Detaylı bilgi için linke tıklayınız.Navarin'de bkz. Navarin Deniz Savaşı
...Detaylı bilgi için linke tıklayınız.Osmanlı-Osmanlılar ile ilgili olarak aşağıdaki başlıkları kullanarak bilgi alabilirsiniz.
...Detaylı bilgi için linke tıklayınız.Mısır donanmalarını yakmalarını protesto etmek için Mısır (''Arapça'': Mısr/Masr, مصر) adıyla bilinen Mısır Arap Cumhuriyeti (''Arapça'': Gumhûriyet Masr'al Arabiye, جمهورية مصر العربية) Kuzey Afrika'nın en kalabalık ülkesidir. Nüfusun büyük bir bölümü Nil Nehri boyunca yerleşmiştir. Mısır, Kuzeydoğu Afrika'da yer alan, Kuzeyden Akdeniz ve doğudan Kızıldeniz'le kuşatılmış ve Sina Yarımadası ile Asya kıtasına
...Detaylı bilgi için linke tıklayınız.Rusya'yla yapılmış olan Akkerman Sözleşmesini iptal etti ve Rusya Federasyonu dünyanın en büyük ülkelerinden biri. Kuzeyinde Kuzey Kutup Denizi; doğusunda Pasifik Okyanus; batısında Estonya, Litvanya, Beyaz Rusya, Letonya, Ukrayna, Moldavya, Baltık Denizi; güneyinde Kazakistan, Moğolistan, Çin, Gürcistan, Azerbeycan, Hazar Denizi, Kuzey Kore, Karadeniz yer alır.
...Detaylı bilgi için linke tıklayınız.Çanakkale Boğazını Çanakkale Boğazı, 3. jeolojik zamanın sonunda meydana gelen bir çöküntü ile oluşmuştur. Uzunluğu 65km'dir. Boğazın en geniş yeri 5. 800m, en dar yeri 1250m (kilit bahir kalesi çimenlik kalesi arası)ve en derin yeri 106m'dir. Boğaz sularında ters bir akıntı vardır. Ege denizinin binde 38 oranındaki tuzlu suyu dipten Marmara Denizi'ne akarken Karadeniz'in binde 26 oranındaki tuzlu suyu üstten ters akıntıyı oluşturmaktadır. Boğazın çevresi dağ karakterinde yüksek ve kıvrımlı kütlelerle kaplı
...Detaylı bilgi için linke tıklayınız.Rus gemilerine kapadı. Bunun üzerine başlayan savaşın ilk aylarında Rus komutanı Petro Wittgenstein Rus, genellikle Rusya Federasyonu'nda yaşayan Doğu Slav halkı veya bu halkın soyundan olan kimselere denir.
...Detaylı bilgi için linke tıklayınız.Osmanlı toprağı olan Osmanlılar ile ilgili olarak aşağıdaki başlıkları kullanarak bilgi alabilirsiniz.
...Detaylı bilgi için linke tıklayınız.Eflak'a girerek Voyvoda III. Vlad, Drakula ya da Kazıklı Voyvoda (Rumence: Voyvoda Tepeş) 1448, 1456-1462 yılları arası ve 1476 yıllarında Eflak beyliğinin voyvodası (prens) idi.
...Detaylı bilgi için linke tıklayınız.Bükreş'i ele geçirdi. Rus çarı I. Nikola da Bükreş Romanya]]'nın başkenti. Romanya Ovasının ortasında, Tuna Irmağının bir kolu olan Dimbovita’nın kıyısında kurulmuştur. Nüfusu 2.5 milyon civarındadır.
...Detaylı bilgi için linke tıklayınız.Tuna nehrini geçerek Dobruca'ya yürüdü. Şumnu, Varna ve Silistre kalelerini kuşattı. Karadeniz filolarının desteğiyle Varna kalesine saldıran Ruslar 29 Eylül'de Varna'yı teslim aldılar. Ancak Şumnu kalesini uzun süren bir kuşatmaya rağmen Osmanlıların büyük bir cesaretle yaptıkları savunma sonucu ele geçiremediler. Her iki taraf ta açlık ve hastalık sonucu çok sayıda kayıplar verdi. Kışın yaklaşması dolayısıyla Ruslar kendilerine ait olan Besarabya'ya geri çekildiler.

7 Mayıs 1829'da Rus ordusu 60.000 askerle tekrar saldırıya geçerek Silistre'yi kuşattı. II. Mahmut 40.000 kişilik bir orduyu Varna'nın yardımına gönderdi. Ancak bu ordu Ruslara yenik düştü. 19 Haziran'da Silistre de Ruslara teslim oldu. Bu arada Kafkas cephesinde İvan Paskeviç komutasındaki Rus ordusu Ahıska, Erivan, Kars ve 27 Haziran 1829'da Erzurum'u ele geçirdi. 2 Temmuz'da 25.000 askerlik bir Rus ordusu Balkanları boydan boya geçerek Burgaz'ı ve Sliven'i teslim aldılar. 28 Ağustos'ta Edirne'ye kadar ilerleyen Rus ordusu İstanbul'un sadece 68 kilometre uzağına ulaştı. Padişah II. Mahmut 14 Eylül 1829'de Rusların bu ilerlemesini durdurmak için koşulları çok ağır olan Edirne Antlaşmasını imzalamak zorunda kaldı.

22 Temmuz 2009 Çarşamba

Bozgunlar Ve Nizamı Cedit

Bozgunlar Ve Nizamı Cedit


Rusya ile 1768-1774 savaşı, Osmanlı Devleti'nin hayatında bir dönüm noktasıdır. Zira ilk defa olarak bir devlete yenilecektir. Birinci sebep, ordunun tamamen bozulması, yeniçeri ocaklarının kaldırım kabadayıları haline gelmeleri, bu disiplinsiz sürünün savaşta hiçbir işe yaramamasıdır. Mora'ya çıkan düşmanı bertaraf eden Türkler( 1770 baharı), Kartal Muharebesi'nde (1 Ağustos 1770) bozuldukları gibi, Çeşme'de Türk Donanması'da ağır zayiata uğradı (6/7 Temmuz 1771). III. Mustafa kahrolarak öldü. 1770 yılı ortalarından itibaren artık Türkiye, dünyanın birinci devleti değildi. İngiltere, Fransa ve Rusya'nın Türkiye'den güçlü oldukları ortaya çıkmıştı. Kaynarca Anlaşması (21 Temmuz 1774) harbe son verdi. Kırım'a güyâ istiklal verildi. Bazı bağlarla Türkiye'ye bağlı olmakta devam ediyor, gerçekte Rus nüfuzuna düşüyordu. Karadeniz artık Türk gölü değil, Rusya ile ortaklaşa kullanılacak bir denizdi. Kırım dışında Osmanlı Devleti mühim bir toprak kaybına uğramıyordu. Fakat prestij kaybı çok büyüktü.
İran'la 4 yıllık neticesiz bir savaş yapıldı (1775-1779). 9 Temmuz 1783'te Rusya'nın Kırım'ı ilhak etmesi, çok büyük kriz ve Türkler'de Ruslara karşı sönmez bir milli kin uyandırdı. Zira Kırım, 1500 yıllık Türk yurdu idi. Yüz binlerce Kırımlı Türk, Ruslarca kılıçtan geçirilmiş, topraklarından sürülmüş, açlık ve sefaletle ölüme terk edilmiş, canlarını kurtarabilenler Osmanlı topraklarına sığınmışlardı.

Türkiye'nin Polonya'nın ezilmemesi ve Doğu Avrupa'da dengenin bozulmaması için göze aldığı 1768-1774 savaşının sonucu Türk-Rus çekişmesi olmayacağı aşikardı. Yeni bir Rus savaşı başladı (13 Ağustos 1787). Almanya (Avusturya), Rusya'nın yanında Türkiye'ye karşı bu savaşa girince (9 Şubat 1788) denge, Osmanlıların aleyhine iyice bozuldu. Fakat Sadrazam Koca Yusuf Paşa, Şebeş'te Alman ordusunu ezdi; İmparator II. Joseph, zorlukla canını kurtardı. Türkler, derinlemesine Alman topraklarını tahrip ettiler (21 Eylül 1788). Almanları durduran Türkler, Ruslara döndüler. Fakat Ruslar karşısında devamlı yenildiler. Odesa yakınlarında Özü Kalesi düştü (17 Aralık 1788); 80,000 kişilik ordusuyla kaleye geren Prens Potemkin, 25000 Türk asker, sivil, kadın ve çocuğunu boğazladı. Bu tafsilatı anlatan sadaret arîzasını okuyan I. Abdülhamit'e teessüründen elinde kağıt olduğu halde inme indi ve birkaç gün sonra öldü.

III. Mustafa'nın oğlu, I. Abdülhamit'in yeğeni genç III. Selim (1789-1807) tahta geçti. Ziştovi Sulhu (4 Ağustos 1791) ile Almanya, Yaş Sulhu ile (9 Ocak 1792) Rusya savaşına son verildi. Bütün gayretlerine rağmen bu iki düşman üzerinde başarı elde edemeyen, Fransız İhtilali kargaşalığı içinde fazla toprak da kaybetmeyen III. Selim, bu düzensiz ordu ile hiçbir şey yapılamayacağının anlayarak savaştan çıkıyordu, Hotin'i muhafaza ediyor, Odesa ve çevresini Rusya'ya terk ediyordu. Bu andan itibaren bütün gayesi, devlet müesseselerini, başta imparatorluğun teminatı olan ordu ve donanma bulunmak üzere yeniden düzenleme noktasında topladı. III. Selim'in bu reformlarının topuna birden "Nizam-ı Cedit = Yeni Düzen" denmektedir. 24 Şubat 1793'te resmen başlamıştır. 1807'ye kadar 14 yıl devam eder

Yenileşme Hareketleri Ve Tanzimat

Yenileşme Hareketleri Ve Tanzimat


Türkiye'nin yenileşme tarihini Tanzimat (1839) ile başlatmak kesinlikle yanlıştır. Bu tarihi 13 sene öncesine, Vak'a-i Hayriyye'ye (1826) almak çok daha sağlıklıdır. Çünkü radikal inkılapları II. Mahmut, 1826-1839 tarihleri arasında yapmıştır. Tanzimat, bu inkılapların sonucudur ve aslen II. Mahmut tarafından düşünülmüş, onun ölümünden sonra, onun adamı olan Reşit Paşa tarafından uygulanmıştır. Bütün kurumlarda yüz yıllardan beri devam eden düzenin değiştirildiği bu 1826-1839 devresinde II. Mahmut, aynı zamanda çok büyük dış zorluluklar içindeydi. Hatta Türkler, bütün tarihleri boyunca maruz kaldıkları en kritik birkaç devreden birinde idiler.
Yunan ihtilalini yeniden başlatmak için İngiliz, Fransız, Rus müttefik donanmaları, Türk donanmasını, Navarin limanında basıp yakarlar (20 Ekim 1827). Rusya, resmen harp ilan eder ve Prut'u aşarak Türk topraklarına girer (8 Mayıs 1828). II. Mahmut'un donanması yakılmıştır. Kapıkulu ocaklarını ilga ettiği için ordusu da yoktur. Avrupa usulünde yeni ordusunu yetiştirmek için bir kış Rami kışlasında taş odada yatıp kalkar; basit bir albay gibi çamur içinde yeni birliklerin yetişmesine nezaret eder ve talimlere çıkar. Bir buçuk yıldan az süren Rusya harbine Edirne Anlaşması (15 Eylül 1829) son verilir. Türkiye'nin dostu yoktur. İngiltere ve Fransa'ca da tazyik edilmektedir. Mesela Fransa, Yunan asilerini desteklemek üzere Mora'ya bir ordu gönderir.

Edirne Anlaşması'nın koşulları ağır olur ve Türk İmparatorluğu ağır kayıplara uğrar: Kafkasya'da Kuban ırmağından Batum'a kadar olan bütün Doğu Karadeniz kıyı şeridi (Batum hariç), Rusya'ya bırakılır. Bu suretle Rusya, Karadeniz'in kuzey kıyılarından sonra doğu kıyılarını da elde etmiş olur. Türkiye ancak güney ve batı kıyılarını elde tutabilir. Babıali, Gürcistan'ın Rusya'ya ait bulunduğunu kabul ederek bu ülke üzerindeki haklarından vazgeçer. Eflak Boğdan Sırbistan prensliklerinin iç muhtariyetleri yeni imtiyazlarla genişletilir ve adeta Rusya'nın kefilliğine verilir. Türkiye, çok büyük bir savaş tazminatı ödemek zorunda kalır (11,500,000 altın).

Bunun karşılığında Ruslar, ordusuz ve donanmasız Türkiye'den ilk defa işgal ettikleri Romanya, Bulgaristan, Edirne, Kars, Erzurum gibi yerleri boşaltıp geri verirler. Bu ağır tazminatla Türkiye sarsılır. Bu suretle Çar, çok mutaassıp bir Türk düşmanı olan I. Nikolay, şahsiyetini çok kıskandığı Sultan Mahmud'u birçok reform projesini maddi şekilde gerçekleştirebilmek imkanlarından mahrum eder. Bir Yunanistan kurulması da bu anlaşma ile temin edilir ve 24 Nisan 1830'da II. Mahmut, bütün varlığıyla karşı koyduğu Yunan istiklalini tanımak zorunda kalır. Kurulan Yunanistan, Balkanlar'ın ilk bağımsız devletidir.

Bu günkü Yunanistan'ın üçte biri kadar büyüklükte 1,000,000 nüfuslu fakir bir krallık olarak ortaya çıkar. Kendisini yaratan Rusya, İngiltere ve Fransa'ya sığınıp onları kışkırtarak büyümek idealini, kurulduğu andan beri yürütmeye başlar. Önce Mora ve Kiklad adalarından müteşekkil ve Sırbistan gibi Türkiye'ye tabi bir Yunanistan yapmak isteyen Büyük Devletler, sonradan Babıali'yi Attika yarımadası ile Eğriboz adasını da bu devlete vermeye ve yeni devletin tamamen müstakil olmasına zorlarlar.

İkinci Meşrutiyet Ve Balkan Savaşı

İkinci Meşrutiyet Ve Balkan Savaşı


Önce İttihatçılar, açıkça iktidarı ele almadılar. Nazırlar, Sultan Hamit rejimi vezirlerinden seçildi. İmparatorlukta sevinç büyüktü. Türkler, hürriyet için, imparatorlukta ekseriyet olan azınlıklar ise, başka manada hürriyet için seviniyorlardı. Ancak İttihatçılar'ın hatası yüzünden Bulgaristan Prensliği (96,345 km2, 4,338,000 nüfus ) istiklalini, Türkiye'den ayrıldığını, hükümdarının bundan böyle "kral" sanını taşıyacağını ilan etti. Aynı gün (5 Ekim 1908), Bosna-Hersek eyaleti (51 564 km2, 1,932,000 nüfus), Avusturya-Macaristan İmparatorluk - krallığında ilhak edildi ve Türkiye'den ayrıldı. Yunanistan da furyaya katılıp Girit eyaletini (8,379 km2, 344,000 nüfus) ilhak etmek istediyse de muvaffak olamadı. Babıali, 7,5 milyon altın tazminat karşılığında bu ilhakları tanıdı ama, artık herkesin ağzının tadı da kaçmış oldu.
Bu hava içinde çeşitli ilkellik ve yolsuzluklarla seçimler yapıldı. Meclis-i Mebusan, II. Abdülhamit tarafından açıldı (17 Aralık 1908) 275 milletvekili seçilmişti. Bunların 140'ı Türk, 60'ı Arap, 25'i Arnavut, 2'si Kürt, 48'i gayrimüslim (23 Rum, 12 Ermeni, 5 Yahudi, 4 Bulgar, 3 Sırp, bir Romen) idi.

"31 Mart Vakası" denen 13 Nisan 1909 olayında, İttihatçıların İstanbul'daki, 1. Orduya padişaha çok sadık diye - itimat etmeyerek Selanik'ten III. Ordu'dan getirttikleri nişancı taburları, "şeriat istemek" sloganı ile ayaklandı. Subaylardan bir lideri bile olmayan bu ayaklanmanın tertipçileri çeşitlidir. Padişahın hiçbir ilgisi yoktur. Fakat, II. Abdülhamit tahttan indirilmiş (27 nisan) ve maksatların en büyüklerinden biri hasıl olmuştur.

II. Abdülhamit'in yerine kardeşi Sultan Reşat, "V. Mehmet" unvanıyla tahta geçirildi. 1911 sonuna kadar -bazı isyanlara ve birçok tatsız olaya rağmen - oldukça iyi gidine durum, birden kararmaya başladı. Libya için Türkiye - İtalya savaşı çıktı (29 Eylül 1911-15 Ekim 1912). Bu günkü Türkiye'den iki defadan fazla büyük bir ülke olan Libya'ya İtalyanların ani taarruzu, Türk İmparatorluğunu artık 1922 sonuna kadar bitmeyecek on bir yıllık felaketli bir savaşlar devresine soktu. Balkanlar'ın karışması Babıali'yi Libya'yı İtalya'ya bırakmak mecburiyetine düşürdü.

8 Ekim 1912'de Balkan Savaşı patladı. Bulgaristan, Sırbistan, Yunanistan krallıkları ile Karadağ prensliği, Rusya'nın desteği ile Türkiye'ye taarruza geçtiler. Savaş, hiç beklenmedik şekilde Osmanlı İmparatorluğu aleyhine seyretti. Subayların İttihatçı ve Halaskar diye ikiye ayrıldığı, feci askerî ve diplomatik hataların yapıldığı savaşı Türkler kaybetti. En büyük hata, birbirlerine Türk'e düşmanlıklarından fazla düşman olan Balkan devletçiğinin, imparatorluğun dünkü vilayetlerinin birleşmesine hükümetin mani olmayışı idi. Bu birleşme olduğu taktirde bile Türk ordusunun düşmanı kolayca ezmesi icab ediyordu. Düşman, yıldırım harbiyle Çatalca'ya kadar geldi. Adriyatik sahillerinden Meriç'e çekilen Türkler orada bile tutunamadılar.

Yanya, İşkodra ve Edirne kaleleri kendini destanî şekilde savundu. Şükrü Paşa, 5 ay 5 gün kuşatmaya dayandıktan sonra, Edirne'yi açlıktan Bulgarlar'a teslim etti. (26 Mart 1913). Savaş patlayınca kim kazanırsa kazansın toprak değişikliğine rıza göstermeyeceklerini ilan eden Büyük devletler, beklenmeyen Türk hezimeti karşısında, işgal edilen toprakların Balkanlılara terki için Babıali'ye her türlü baskıyı yaptılar. Bu suretle imparatorluğun iki kanadından biri, Batı Türk'ünün iki anayurdunun ikincisi, Rumeli, 550 yıl sonra terk edildi. Milyonlarca göçmen gene yolları doldurdu ve yüz binlercesi harcandı. Savaşın en ateşli demlerinde İttihat ve Terakki "Babıali Baskını" (23 Ocak 1913) denen darbeyle hükümete el koydu. Fakat partiden birini hükümetin başına geçirmekten çekinerek, tarafsız sayılan Mahmut Şevket Paşa'yı sadrazam yaptı.

Osmanlı Devletinde Tanzimat

Osmanlı Devletinde Tanzimat

Bazı hataları olmakla beraber çok milliyetçi, oldukça muhafazakar bir hükümdar olan Abdülaziz Han, çağdaş bir ordu ve üstün bir donanma için büyük para harcar. Bu arada muazzam saraylar da yaptırır. İngiltere ve Fransa'dan sonra dünyanın 3. büyük, modern, zırhlı donanmasına sahip olur ve Türk tersanelerini modern zırhlı yapacak şekilde düzenletir. Bu donanma ile Kırım'ı geri almak istediği söylenir. İngiltere ve Fransa'dan alınan dış borçlarla Türk maliyesi, iflasın eşiğine gelir. Rusya'nın kışkırttığı Panslavist ajanlar, Balkanlar'daki Türk topraklarını karıştırır. Bu ortamda, padişaha şahsen düşman olan birkaç akılsız devlet adamı, Sultan Aziz'i tahtan indirirler (30 Mayıs 1876). Yeğeni (I. Abdülmecit'in büyük oğlu) V. Murat tahta geçer. Türk devleti, son derece büyük bir kargaşalığa düşer. 5 gün sonra Sultan Aziz bilekleri kesilmiş halde ölü bulunur. Darbeyi yapanlar, intihar olduğunu savunurlar. İntihara delalet eden emareler çok azdır. Padişahın sarayı ve serveti yağmalanır. Darbeyi meşrutiyet ilan etmek için yaptıklarını iddia edenlerin yalnız ikisi gerçekten meşrutiyetçidir. Diğerleri bu rejimin o zamanki imparatorluğa tatbik edilmeyeceğini bilenler veya koyu müstebid tabiatta bulunanlardır.
Amcasının tahttan indirilmesi ve ölümü, Çerkes Hasan Vak'ası, V. Murat'ın dengesini bozdu. 93 günlük Osmanlı tarihinin en kısa saltanatından sonra mecburen tahttan indirildi. 36 yaşında idi ve daha 28 yıl Çırağan Sarayı'nda yaşacak, zaten kısa müddet sonra iyileşecektir. Kardeşi II. Abdülhamit (1876-1909) tahta geçti.1876, Türkiye tarihinin gerçek dönüm noktalarından biridir. Sultan Aziz'in tahtan indirilmesi ve birkaç gün sonra, münakaşası asla bitmeyecek karanlık bir tarzda ölümü bütün ümitlerin bağlandığı genç V. Murat'ın 3 ay içinde tahttan alınmak mecburiyetinde kalması, Meşrutiyet münakaşaları, düşünülen yeni rejimin, milliyetler mozaiği halindeki Osmanlı İmparatorluğu'nda tatbik kabiliyeti olup olmadığı, Türk devleti için hayati problemlerdi. Dışarıda, Rusya ile kaçınılmaz savaş yaklaşıyordu. Balkanlar'da birkaç eyalet, kan, ateş, isyan ve huzursuzluk içindeydi. Böyle bir savaşta ezilecek olan Türkiye'nin artık tamamıyla azgınlaşan bir Avrupa emperyalizmi ile karşı karşıya, birçok millî menfaatini kaybedeceği muhakkaktı. Avrupa medeniyeti ile olan mesafe, artık kapatılması fazla ümit edilmeyecek derecede açılmıştı.

Gerçi 1876'da Japonya henüz büyük inkılabının yapmamıştı ve 1876 Türkiyesi ile uzaktan bile karşılaştırma yapılamayacak boyutta geri bir devletti. Fakat böyle bir inkılabı gerçekleştirecek coğrafî pozisyona, milli birliğe sahip bulunuyordu. Türk İmparatorluğunun coğrafî pozisyonu ise, bütün istilalara, yabancı müdahalelere açıktı. Milli birlik yoktu. Gayri Türk eyaletler, Avrupa devletlerinde olduğu gibi sömürge muamelesi görmüyor, ana vatanın birer parçası sayılıyordu. Devamlı dış baskılar ve bitip tükenmek bilmez savaşlar, Türkiye'nin kalkınmasını, ümitsiz bir ortama itiyordu.

1871'de Ali Paşa'nın ölümüyle, Tanzimat'ın güzel esasları bozulmuştu. Bu durumda bütün yollar, şahsi bir diktatörlüğe açık bulunuyordu. Bu diktatörlük, bizzat devletin sahibi sayılan padişahın şahsında tecelli edecektir. II. Abdülhamid'in, devlet idaresini Babıali'den Saray'a alan 30 yıllık şahsi idaresi için şartlar, 93 Bozgunu ile büsbütün olgunlaşacaktır. 1876'yı hemen takip eden yıllarda dağılacak ve Avrupa emperyalizminin zirvesine eriştiği anda parçalanacak bir Türk imparatorluğunun hayatının 30 yıl uzatılması, palyatif bir tedbir mahiyetinde olsa bile, sonsuz milli menfaatler sağlıyordu. Bu menfaatlerden ve zamanın Avrupa emperyalizmi aleyhine işlemesinden faydalanılabildiği takdirde, imparatorluk, belki daha dar bir çerçeve ve daha yeni müesseselerle devam edebilirdi. Bu faydalanma imkanı kullanılamadığı takdirde tarihin son Türk imparatorluğu, dağılmaya mahkumdu

İkinci Meşrutiyet Ve Balkan Savaşı

İkinci Meşrutiyet Ve Balkan Savaşı


Önce İttihatçılar, açıkça iktidarı ele almadılar. Nazırlar, Sultan Hamit rejimi vezirlerinden seçildi. İmparatorlukta sevinç büyüktü. Türkler, hürriyet için, imparatorlukta ekseriyet olan azınlıklar ise, başka manada hürriyet için seviniyorlardı. Ancak İttihatçılar'ın hatası yüzünden Bulgaristan Prensliği (96,345 km2, 4,338,000 nüfus ) istiklalini, Türkiye'den ayrıldığını, hükümdarının bundan böyle "kral" sanını taşıyacağını ilan etti. Aynı gün (5 Ekim 1908), Bosna-Hersek eyaleti (51 564 km2, 1,932,000 nüfus), Avusturya-Macaristan İmparatorluk - krallığında ilhak edildi ve Türkiye'den ayrıldı. Yunanistan da furyaya katılıp Girit eyaletini (8,379 km2, 344,000 nüfus) ilhak etmek istediyse de muvaffak olamadı. Babıali, 7,5 milyon altın tazminat karşılığında bu ilhakları tanıdı ama, artık herkesin ağzının tadı da kaçmış oldu.
Bu hava içinde çeşitli ilkellik ve yolsuzluklarla seçimler yapıldı. Meclis-i Mebusan, II. Abdülhamit tarafından açıldı (17 Aralık 1908) 275 milletvekili seçilmişti. Bunların 140'ı Türk, 60'ı Arap, 25'i Arnavut, 2'si Kürt, 48'i gayrimüslim (23 Rum, 12 Ermeni, 5 Yahudi, 4 Bulgar, 3 Sırp, bir Romen) idi.

"31 Mart Vakası" denen 13 Nisan 1909 olayında, İttihatçıların İstanbul'daki, 1. Orduya padişaha çok sadık diye - itimat etmeyerek Selanik'ten III. Ordu'dan getirttikleri nişancı taburları, "şeriat istemek" sloganı ile ayaklandı. Subaylardan bir lideri bile olmayan bu ayaklanmanın tertipçileri çeşitlidir. Padişahın hiçbir ilgisi yoktur. Fakat, II. Abdülhamit tahttan indirilmiş (27 nisan) ve maksatların en büyüklerinden biri hasıl olmuştur.

II. Abdülhamit'in yerine kardeşi Sultan Reşat, "V. Mehmet" unvanıyla tahta geçirildi. 1911 sonuna kadar -bazı isyanlara ve birçok tatsız olaya rağmen - oldukça iyi gidine durum, birden kararmaya başladı. Libya için Türkiye - İtalya savaşı çıktı (29 Eylül 1911-15 Ekim 1912). Bu günkü Türkiye'den iki defadan fazla büyük bir ülke olan Libya'ya İtalyanların ani taarruzu, Türk İmparatorluğunu artık 1922 sonuna kadar bitmeyecek on bir yıllık felaketli bir savaşlar devresine soktu. Balkanlar'ın karışması Babıali'yi Libya'yı İtalya'ya bırakmak mecburiyetine düşürdü.

8 Ekim 1912'de Balkan Savaşı patladı. Bulgaristan, Sırbistan, Yunanistan krallıkları ile Karadağ prensliği, Rusya'nın desteği ile Türkiye'ye taarruza geçtiler. Savaş, hiç beklenmedik şekilde Osmanlı İmparatorluğu aleyhine seyretti. Subayların İttihatçı ve Halaskar diye ikiye ayrıldığı, feci askerî ve diplomatik hataların yapıldığı savaşı Türkler kaybetti. En büyük hata, birbirlerine Türk'e düşmanlıklarından fazla düşman olan Balkan devletçiğinin, imparatorluğun dünkü vilayetlerinin birleşmesine hükümetin mani olmayışı idi. Bu birleşme olduğu taktirde bile Türk ordusunun düşmanı kolayca ezmesi icab ediyordu. Düşman, yıldırım harbiyle Çatalca'ya kadar geldi. Adriyatik sahillerinden Meriç'e çekilen Türkler orada bile tutunamadılar.

Yanya, İşkodra ve Edirne kaleleri kendini destanî şekilde savundu. Şükrü Paşa, 5 ay 5 gün kuşatmaya dayandıktan sonra, Edirne'yi açlıktan Bulgarlar'a teslim etti. (26 Mart 1913). Savaş patlayınca kim kazanırsa kazansın toprak değişikliğine rıza göstermeyeceklerini ilan eden Büyük devletler, beklenmeyen Türk hezimeti karşısında, işgal edilen toprakların Balkanlılara terki için Babıali'ye her türlü baskıyı yaptılar. Bu suretle imparatorluğun iki kanadından biri, Batı Türk'ünün iki anayurdunun ikincisi, Rumeli, 550 yıl sonra terk edildi. Milyonlarca göçmen gene yolları doldurdu ve yüz binlercesi harcandı. Savaşın en ateşli demlerinde İttihat ve Terakki "Babıali Baskını" (23 Ocak 1913) denen darbeyle hükümete el koydu. Fakat partiden birini hükümetin başına geçirmekten çekinerek, tarafsız sayılan Mahmut Şevket Paşa'yı sadrazam yaptı.

GERILEME DÖNEMI

GERILEME DÖNEMI
1764 yilinda Rusya, Osmanlilarin toprak bütünlügünü garanti ettigi Lehistan'i isgal etmis ve kaçan mülteciler Osmanli sinirini geçen Ruslar tarafindan katledilmistir. Bu olay üzerine Osmanli Devleti Rusya'ya savas ilân etmistir(1768). Ruslar, Baserabya ve Kirim'i isgal ettikleri gibi, Ingilizlerin de yardimiyla, Baltik filosonu Akdeniz'e göndererek, Mora Rumlarini isyana tesvik etmisler ve Çesme'de demirli Osmanli donanmasini gafil avlayarak, gemileri yakmislardir. Bu arada Misir'da da bir isyan hareketi baslamistir. Ruscuk ve Silistre önlerinde Osmanli kuvvetlerinin mevzii basarilar kazanmasinin ardindan II. Katerina, Lehistan isini halletmeyi plânladigindan Osmanlilarla anlasma yapmayi kabul etmistir. I.Abdulhamit'in (1773-1789) basa geçmesinden sonra imzalanan Küçük Kaynarca Antlasmasi ile (21 Temmuz 1774) Kirim Hanligi Osmanlidan kopartilarak sözde bagimsiz bir devlet olmus, Baserabya, Eflâk, Bogdan Osmanlilarda kalmis, ancak Azak ve Kabartay bölgesi Rus hâkimiyetine geçmistir. Ruslar bu anlasmayla Ingiltere ve Fransa'ya taninan kapitülâsyonlari da kazanmis ve her yerde konsolosluk açma hakkini elde ederek, Osmanlinin iç islerine karisabilecegi bir ortami kendine hazirlamistir. Nitekim 1783'te Kirim'i isgal ve ilhak eden Rusya, Karadeniz'e hâkim olarak, sicak denizlere inme politikasini gerçeklestirme yönünde büyük bir adim atmis, Ortadokslari himaye bahanesiyle de Balkanlardaki nüfuzunu kuvvetlendirmistir.

Rusya'nin nihaî amaci, Istanbul'u ele geçirerek Bizans'i yeniden diriltmek idi. Iste bu maksatla, Osmanli Devleti'ni taksim etmek üzere Avusturya ile gizli bir anlasma yapildi. Bu anlasmayi haber alan Osmanli Devleti, Prusya ve Ingiltere'nin de tahrikiyle Rusya'ya karsi savas açti. Halkin infialine neden olan Kirim'i geri almak Osmanlinin en büyük arzusuydu. Ancak bu savasa Rusya'nin müttefiki olan Avusturya'nin da katilmasiyla, Osmanlilar iki cephede birden mücadele etmek zorunda kaldilar(1788). Avusturya'ya karsi iki kez savas kazanildi. Belgrat ve Banat ele geçirildi. Ancak Rusya'ya karsi dogu cephesinde basari saglanamadi. Bu tarihlerde Osmanli tahtina III. Selim çikmisti (1789-1807). III. Selim Isveç ile bir anlasma yaparak Rusya'ya karsi bir müttefik kazanmisti. Ancak Rusya Bükres ile Küçük Eflâk'i almis, ardindan da Belgrat ve Bender düsmüstü. 1790'da Avusturya Imparatoru II.Joseph ölünce iç ayaklanmalar bas göstermis ve Fransiz ihtilalinin etkileri bu ülkede de hissedilmeye baslanmisti. Bunun üzerine yeni Imparator II.Leopold, Zistovi anlasmasini imzalayarak Osmanlilarla olan savasi sona erdirdi (1791). Bu anlasma mevcut statükoyu muhafaza eden maddelerden ibaretti. Rusya ile de, Ispanya'nin araciligiyla Yas Baris Antlasmasi imzalandi (1792). Rusya'nin savas sirasinda isgal ettigi yerlerden sadece Özi, anlasmayla verilmis oluyordu. Hem Avusturya hem de Rusya bu anlasmalarla, Fransa ve Lehistan'daki gelismelere dikkatlerini verirken, Osmanli Devleti de gerekli islahatlari yapmak için bir soluklanma zamani bulabilecekti.


Iyi bir egitim görmüs olan III. Selim bu baris döneminden faydalanarak, devlet içinde, özellikle askerî alanda, islahatlar yapmak istiyordu. Bu maksatla, Nizâm-i Cedit adi verilen ilk islahat hareketiyle, yeni bir ordu kurdu(1793). Yeniçeri Ocagi'ni kaldiramayacagini bildiginden, öncelikle Nizâm-i Cedid denilen bu orduyu batili tarzda düzenleyip, basarisini kanitlamak gerekliydi. Ancak bundan sonra Yeniçeri Ocagi lagvedilebilirdi. Fakat kendileri aleyhine ortaya çikan gelismelerden endise duyan Yeniçeriler, bazi devlet adamlarini da yanlarina çekerek yeniliklere karsi çiktilar ve isyan ettiler. Üstelik bu arada Napolyon Bonapart, bir orduyla Misir'i isgale baslamisti (1798). Osmanlilar, Rusya, Ingiltere ve Sicilya'nin da menfaatlerine dokunan Fransiz isgaline karsi harekete geçti. Ehramlar savasiyla, Misir'i ele geçirip, kuzeye yönelen Bonapart, Akka'da Osmanli savunmasini geçemedi (1799). Kusatmayi kaldiran Napolyon geri dönerken, yerine biraktigi ordu komutanlari da maglûp edildiler. Neticede Fransizlar Misir'i terk etmek zorunda kaldi(1801). Fransa'yi barisa zorlayan önemli bir sebeplerden birisi de, Akdeniz'de Rus ve Türk donanmalarinin is birligi yapmalari, Ingiltere'nin Fransiz savas ve ticaret gemilerini taciz etmesiydi. Fransa'nin Akdeniz ve Orta Dogu'daki ticarî menfaatlerinin zedelenmesi onlari barisa zorlamaktaydi.

1802'de imzalanan anlasmayla Fransa bölgede yine ticaret yapma güvencesi almis ve kapitülâsyon hakkini elde etmistir. Bu olayi bahane ederek Akdeniz'e inen Rus donanmasi, Osmanli donanmasiyla birlikte Fransa'nin elindeki bazi adalari ele geçirmis idi. Fakat halk, ebedî düsman olarak gördügü Rusya ile is birligi yapilmasina büyük tepki göstermis ve bunun sonunda III. Selim'e ve islahatlarina karsi cephe genislemisti. Üstelik Napolyon'un, Orta Dogu'da Araplara yönelik propagandasinin da etkisiyle bölgede bazi isyanlar çikmisti. Böylece Bulgaristan ve Sirbistan'da çikan isyanlara bir de Suriye'de ve Hicaz'da çikan isyanlar eklenmis oluyordu. Vehhabiler ayaklanarak, 1803-1804'te Mekke ve Medine'yi ele geçirmislerdi. Osmanlilarin tekrar Fransa ile yakinlasmalari, Ingiliz ve Ruslari harekete geçirmis ve sonunda Rusya Eflak ve Bogdan'i isgal etmisti. Bu savas sürerken Nizâm-i Cedit'in Rumeli''ye de kaydirilmasindan memnun olmayan isyancilar Sehzade Mustafa'nin tahrik ve tesvikiyle birleserek Ikinci Edirne Vak'asi denilen büyük bir ayaklanma baslatmislardi (1806). Neticede Istanbul'da patlak veren Kabakçi Mustafa Isyani III. Selim'in sonunu hazirladi. Saraya giren isyancilar III. Selim'i tahttan indirerek yerine IV. Mustafa'yi tahta geçirdiler (29 Mayis 1807). Nizâm-i Cedid lagvedildi. Fakat III.Selim'e bagli olan Ruscuk bayraktari Mustafa, yenilik taraftarlariyla birleserek, karsi darbede bulundu. Amaci III. Selim'i yeniden tahta çikarmakti. IV. Mustafa'nin, sabik padisahi öldürttügünün ögrenilmesi üzerine, kardesi II.Mahmut basa geçirildi (28 Temmuz 1808).

Alemdar Mustafa Pasa sadareti üslenerek, III. Selim'in baslattigi islahatlari devam ettirmeye çalisti. Nizâm-i Cedit'i, Sekbân-i Cedit adi ile yeniden canlandirdi. Ancak ulemayi ve yeniçerileri memnun edemeyen Alemdar Mustafa Pasa, 1809'da çikan bir isyanda öldü.

II.Mahmut ve Islahat Hareketleri; II. Mahmut devri (1808-1839), hem gerçeklestirilen yenilik hareketleri ile hem de etnik ve siyasî isyanlariyla Osmanli Devleti'nin yol ayrimina girdigi bir dönemi ifade eder. II.Mahmut, öncelikle orduyu bastan asagi düzenlemek ile ise basladi. Yeniliklere karsi çikan Yeniçeri Ocagi bir nizamname ile ortadan kaldirildi. Vak'a-yi Hayriye olarak adlandirilan bu köklü degisiklikle (15-16 Haziran 1826), yeni bir ordu olusturuldu. Ancak yeniçeriler bu düzenlemeye boyun egmeyerek isyan ettiler. Sadrazam'in sarayini basan yeniçeriler sadrazamin ve islahatçilarin baslarini istediler. Ancak At Meydani'nda toplanan yeniçeriler dagitildi, ocaklari bombalandi. Böylece Avrupa tarzinda yeni bir ordunun kurulmasi yönündeki en büyük engel ortadan kaldirilmis oluyordu. II. Mahmut hükûmet teskilâtinda da degisikliklere giderek kabine ve nezaret (bakanlik) usulünü benimsedi. 1836 yilinda Dahiliye ve Hariciye Nazirliklari kuruldu. Avrupa devletleri ile A.B.D ile ticarî anlasmalar yapildi. Iktisadî ve adlî sistemde degisikliklere gidildi. Avrupa tarzinda egitim veren rüstiyeler, Harbiye ve Tibbiye okullarinin açilmasi vb. gibi egitim alaninda da islahatlar gerçeklestirildi.

Fakat, kimi seklî, kimi öze yönelik bu yenilikler devletin içinde bulundugu zorluklari asmasina yetmedigi gibi, Osmanli cografyasindaki parçalanma II.Mahmut döneminde daha da hissedilir hale geldi.

Sirp ve Yunan Isyanlari; Fransiz Ihtilâli'nin getirdigi milliyetçi fikirlerle temellendirilen ancak, daha ziyade arkasinda Rusya ve diger Avrupa devletlerinin tesvik ve tahriki olan etnik ve mahallî isyanlar bu dönemde alevlendi. III.Selim zamaninda isyan eden Sirplar, 1812 Bükres Antlasmasi ile bazi imtiyazlar almalarina ragmen, yeniden ayaklandilar. Yeniçeri Ocaginin kaldirildigi tarihlerde Sirplarla kismî bir anlasmaya varildi. Ancak 1830'da bir hatt-i serif ile Sirbistan'in Osmanli hâkimiyetinde bir prenslik olarak varligi kabul edildi. Rusya'nin XIX. yüzyila girerken Osmanliya karsi sürdürdügü savaslarin altinda Balkanlari ve özellikle Rumlari Osmanli Devleti'nden koparmak yatiyordu. Nitekim Odessa'da yeniden örgütlendirilen Etnik-i Eterya adli cemiyetin baskanligina Yunan Isyani sirasinda Çar I.Alexsandre'in yaveri Prens Ipsilanti getirilmisti. Yapilan plana göre Yunanistan, Yanya ve Tuna civarinda isyanlar çikarilacakti. Ipsilanti 1821'de Romanya'ya geçerek Ortodokslari ayaklandirmaya çalisti fakat basarili olamadi. Çar, Türklere yenilerek Macaristan'a kaçacak olan Ipsilanti'yi desteklemekten vazgeçti. Bu sirada Mora'da da Patras baspiskoposu isyan etmisti (25 Mart 1821). 1822'de Yunanlilar bagimsiz olduklarini ilân ettiler, Mora'da ve adalarda çok sayida Türk'ü katlettiler. Rusya ve Avrupa bu isyani gayriresmî yollardan desteklemekteydiler.

Girit ve Mora valiliginin kendisine verilmesini II.Mahmut'a kabul ettiren Mehmet Ali Pasa bu isyani bastirmakla görevlendirildi. 1822'de Girit'e, 1824-25'te Mora'ya girildi. Bu gelisme karsisinda Rusya, Fransa ve Ingiltere aralarinda anlasarak (1827), Yunanistan'in özerk bir prenslik olarak kabul edilmesi hususunda Osmanlilari sikistirmak istediler. Türkler bu olayi iç islerine müdahale olarak kabul edip, teklifi reddetti. Bunun üzerine Osmanli ve Misir donanmasi Navarin'de, bir kaza sonucu(!), yok edildi. Üç ülkeyle iliskiler kesildi ve 1828'de Rusya, müttefiklerinin destegiyle Osmanli Devleti'ne savas ilân etti. Rus ordusu doguda Erzurum'u ele geçirdi. Batida ise Edirne isgal edildi. Padisah, Prusya, Fransa ve Ingiltere elçilerini araya sokarak, Londra Protokolünü kabul edecegini bildirdi. Böylece Edirne Antlasmasi(1829) ve ardindan Londra Konferansi (1830) imzalandi. Antlasma ile Prut iki ülke arasinda sinir oluyor, Eflâk, Bogdan ile Sirbistan'in özerkligi kabul ediliyordu. Girit'in Osmanlilarda kalmasi sartiyla Yunanistan'in bagimsizligi da tasdik ediliyordu.


Mehmet Ali Pasa Isyani ve Misir Meselesi; Mora'nin elden çikmasiyla, oglu Ibrahim'in Mora valisi olma ümidini kaybeden Misir Valisi M.Ali Pasa, II.Mahmut'tan, yardimlarina karsilik, Suriye'nin idaresini istedi. Bu istegin reddedilmesi üzerine M.Ali Pasa harekete geçti ve Filistin ile Suriye'ye girdi (1831). Akka ve Sam, oglu Ibrahim tarafindan ele geçirildi. Ibrahim Pasa, kisa zamanda Anadolu'ya kadar ilerledi.

Konya yakinlarindaki savasta Osmanli ordusunu yenilgiye ugratti. Her birinin ayri hesabi oldugu büyük devletler, telâslanarak araya girmek istediler. Fransa ve Ingiltere'nin anlasamamasi üzerine, Rusya durumdan faydalandi. Zor durumdaki II.Mahmut, Rus ordusunun ve donanmasinin Istanbul yakinlarina gelmesine müsaade etti. Rusya'nin kârli çikmasindan endiselenen Fransa ve Ingiltere, II.Mahmut ile anlasma yapmasi için M.Ali Pasa'ya baski yaptilar. Neticede Kütahya Antlasmasi imzalandi (1833). Bu anlasmayla, Mehmet Ali Pasa, Misir ve Girit'ten baska Sam ve oglu Ibrahim de, Cidde valiligi yani sira Adana'yi uhdelerine alacaklardi. Rusya, yardimlarina karsilik II.Mahmut ile Hünkar Iskelesi Antlasmasi diye bilinen bir anlasma yaparak, Istanbul'daki durumunu kuvvetlendirmeyi basardi (1833). Anlasmaya göre Osmanli Devleti'nin toprak bütünlügünün garantisi ve gereginde Osmanlinin yardimina kosulmasi karsiliginda Rusya, Bogazlarin bütün yabanci savas gemilerine kapatilmasini kabul ettiriyordu. II.Mahmut, Kütahya anlasmasindan memnun degildi. Bu sebeple M.Ali Pasa'ya karsi yeniden harekete geçti. Fakat Osmanli ordusu Nizip'te bir kez daha yenildi (1839). Üstelik Kaptan Pasa, Osmanli donanmasini Misir'a teslim etmisti. Bu arada II. Mahmut ölmüs ve yerine I.Abdulmecit geçmisti (1839-1861). Misir Meselesi'nin Çözümü ve Bogazlar Meselesi; Rusya'nin Hünkar Iskelesi Antlasmasina dayanarak duruma tek basina müdahale etmesini uygun bulmayan Ingiltere ve Fransa yeniden devreye girdiler. Avusturya ve Prusya'nin da katilmasiyla Londra'da bir konferans toplandi (1840).

Toplantida Mehmet Ali Pasa'nin veraset yoluyla Misir valiligine sahip olmasi karsiliginda, Suriye'den ve elinde tuttugu Osmanli donanmasindan vazgeçmesi istendi. Konferans kararlarini M.Ali Pasa'nin tanimamasi üzerine Ingiltere Suriye limanlarini donanmasi ile topa tuttu. Nihayet M.Ali Pasa durumu kabul etti. I.Abdulmecit de iki ferman yayimlayarak onun valiligini onayladi. Ardindan Ingiltere kendileri aleyhine olan Hünkar Iskelesi Antlasmasi'nin yürürlükten kaldirilmasini öngören uluslararasi bir konferansa ev sahipligi yapti. Londra Antlasmasi ile (Temmuz 1841), Istanbul ve Çanakkale bogazlari'nin baris zamaninda savas gemilerine kapali tutulmasinin kararlastirildigi bir Bogazlar Sözlesmesi imzalandi. Böylece Ingiltere, Rusya'nin elinden inisiyatifi almis oluyordu.


Daha önceleri gerçeklestirilmeye çalisilan Islahat Hareketleri, Osmanli Devleti'nin kendi iradesiyle uygulamaya çalistigi, içte ve distaki basarisizliklarini önlemeye yönelik yenilikleri ifade etmekteydi. Ancak Avrupa ve Rusya'nin mütemadiyen iç islerine müdahale etmesi, Osmanli Devleti'ni, kendi inisiyatifi disinda, yeni tedbirler almaya zorlamaktaydi. Özellikle gayrimüslim unsurlari bahane eden devletlerin müdahalelerine firsat vermemek için idarî ve hukukî düzenlemelere gidilmesi düsünülmekteydi. Hariciye Naziri Mustafa Resit Pasa'nin hazirladigi düzenlemeler, I.Abdülmecit tarafindan tasdik edilmisti. 3 Kasim 1839'da I.Abdülmecit "Gülhane Hatt-i Hümayunu"nu ilan ettirdi.

Bu fermanda, dini ve irki ne olursa olsun Osmanli tebaasindan olan herkesin esit olmasi, herkesin yasalara göre yargilanmasi, varligi ölçüsünde vergilendirilmesi ve askerlik süresinin 4-5 yili geçmemesi gibi hükümler yer aliyordu. Ayrica Osmanli Devleti bu dönemde Avrupa tarzina öykünen idarî düzenlemelerde de bulundu. Bu sekilde Avrupa devletlerinin en azindan bazilarinin, Osmanli Devleti'nin toprak bütünlügüne saygisinin kazanilmasi hedeflenmekteydi. Fakat gelisen siyasî olaylar, bunun o kadar kolay olmayacagini gösterecektir.

Sark Meselesi ve Kirim Savasi; Tanzimat döneminde nispeten saglanan baris ortami, Rusya'nin müdahalesiyle tekrar bozulmaya basladi. Balkanlarda panislavist bir politika izleyen Rusya, ayni zamanda "Kutsal yerler sorunu"nu ortaya atarak, dogrudan dogruya Osmanli Devletinin varligini hedef almaktaydi. Avrupalilar tarafindan "Sark Meselesi", önceleri Osmanli Devleti'nin toprak bütünlügünün saglanmasi seklinde düsünülürken, daha sonra bu topraklarin paylasimi sorunu hâline dönüstürüldü. Çünkü Osmanli Devleti artik bir "hasta adam" idi. Ancak R.Mantran'in da ifade ettigi gibi, hasta, kendisini iyilestirmeyi amaçlamayan doktorlarin insafina kalmisti. Onlar, Avrupa'nin hasta adaminin mirasini paylasma telâsindaydi.

Küçük Kaynarca antlasmasi'ndan sonra Osmanli topraklarindaki Ortodokslar'in haklarini koruma rolünü üstlenen Rusya, Kudüs merkezli "kutsal yerler"in korunmasi ve idaresi hususunu da gündeme getirdi. Fransizlarla imzalanan kapitülâsyonlarda, Lâtin din adamlarina Kudüs Kilisesi üzerinde bazi haklar taninmisti.

1808'den itibaren Rusya'nin baskilari neticesinde onlarin yerini Ortodoks papazlar almaya basladi. Fransa'nin ve Rusya'nin 1850-51'de Bab-i Ali'ye bu durum hakkinda yaptiklari müracaatlar, kurulan komisyonlarda degerlendirildi ve bazi kararlar alindiysa da hiçbirini memnun edemedi. Bunun üzerine Çar I.Nikola, Ingiltere'ye Osmanli Devleti'ni aralarinda paylasmayi teklif etti ve Ingilizlerin sessizligini korumasi üzerine de askerlerini Baserebya ve Lehistan'a çikartti. Rus elçisi Mençikof'un asiri tavizler içeren teklifini reddeden I.Abdülmecit, Ingilizlere yakin olan Mustafa Resit Pasa'yi sadrazamliga getirdi. Ruslar 26 Haziran 1853'te, Prut'u geçerek, Eflâk ve Bogdan'i istilâ ettiler. Osmanli Devleti, Fransa ve Ingiltere ile ittifak anlasmasi imzaladi. Bu ittifaka Avusturya ve Italyan birligini kurmaya çalisan Piyemento hükûmeti de katildi. Ittifak donanmasi Çanakkale'de mevzilenmisti. Durumdan endiselenen Rusya, askerlerini geri çekmeye basladi. Müttefikler, Rusya'nin Karadeniz'deki gücünü ortadan kaldirmak için, Kirim'a yöneldiler. Ruslarin en büyük üssü olan Sivastopol, bir yil süren bir kusatmanin ardindan ele geçirildi (1855). Bu sirada tahta oturan II.Alexandre, baris yapmayi kabul etti. Müttefiklerin yani sira Prusya'nin da katildigi Paris Antlasmasi ile (30 Mart 1856), taraflar isgal ettikleri bölgelerden çekilecek, Osmanlilarin toprak bütünlügü ve Bogazlarin statüsü, Avrupa'nin "kefilligi" altinda korunacakti. Osmanlilarin Avrupa Konseyi'ne dahil edilmesi karsiliginda ise, sultan yeni bir islahat fermani irat edecekti. Bu madde ve Karadeniz'in tarafsizliginin kabulü, savasin galibi durumundaki Osmanlilardin aleyhine idi. Nitekim, Eflâk ve Bogdan'in birlesmesi ve Sirbistan'a yönelik yeni haklar da Paris Antlasmasiyla tescil edilmisti.

31 mart vakasının iç yüzü

31 mart vakasının iç yüzü

31 Mart Vak’asi olarak tarihe geçen bu olay, 14 Nisan 1909 senesine denk gelir. Tarihçiler bu olayın, kendi zulümlerini örtmek isteyen Ittihadçıların, II. Abdülhamid’in tahttan indirilmesini temin etmek için, Ingiliz Gizli Servisi’nin çalışmaları ile ve Ingilizlerin aleti olarak düzenledikleri bir olay olduğunda birleşmişlerdir. Fakat suç, samimi Müslümanlara yıkılsın diye, bir kısım dini sloganlar kullanilmis ve “seri’at elden gidiyor” diye dine ve dindarlara hücum planları hazırlanmıştır. Ittihatçılar, kendilerinin düzenledikleri bu olayı dindarları mürteciler olarak suçlayarak dindara yikmislar ve maalesef kendileri gibi düşünen tarihçileri de kullanarak, bu olayı en büyük irtica olayı olarak sunmuşlardır. Böyle bir tertibi eyleme dökmek için hem yeterli nedenler vardır ve hem de memleketin kimi durumları böyle bir fitne için alevlendirici özellik arzediyordu. Şöyle ki:

Öncelikle, 31 Mart Vak’asının nedenleri nelerdi?

A) Bu olayın asıl nedeni, Ittihadcilarin yaptiklari zulüm ve istibdaddı. Ittihadcilar, tam bir zorba kesilmislerdi ve muhaliflerini sokoklarda öldürecek kadar ileri gitmişlerdi. Örneğin, Ismail Mahir Pasa, muhalif gazetecilerden Ahmed Samimi ve Hasan Fehmi Bey Istanbul caddelerinde açikça öldürüldü ve faili meçhuller artmaya basladi. Sultan Abdülhamid, Mesrutiyen geregi icraya karismiyor ve sadece temsil vazifesini görüyordu. Devlete daha çok hakim olmayi isteyen Ittahadcilar, yabanci devletler tarafindan Abddülhamid’e karsi bir seyler yapmaya zorlaniyorlardi. Onlar için tek hedef, gölgesinden dahi korktuklari Sultan Abdülhamid idi.

B) Osmanlı Devleti’ni yikma planlarinin yapildigi Meclis’teki vekillerin degismesi için, millet tam anlamıyla kaynıyordu. Ermenistan ve Rum Pontus tartismalariyla ugrasan Meclis’teki vekillerden halk rahatsizdi.

C) Icradan uzak tutularak kösesine çekilmeye mecbur edilen Sultan Abdülhamid’in yeniden devlet ve millet lehine harekete geçmesini arzu edenler vardi. Çünkü Itihadcilar, Ingilizlerin maşası gibi, onu tahttan indirmek için uğraşıyorlardı

D) Asker siyasete karismisti. Aldigi askeri ve dini terbiyeye aykiri isler yapmaya baslamisti. Mesela Selanik ve Manastir’dan Istanbul’a getirilen III. Orduya ait subaylari fiyakasindan halk ve diger ordu mensuplari yaka silkmeye baslamislardi. Bununla kalmayip Ittihadcilar, Istanbul’u korumakla görevli I. Orduyu tahkir ederek, III.Ordunun Selanik’teki tümeninden nigahbân-i hürriyet ve muhâfiz-i mesrutiyet adiyla avci taburlarini Istanbul’a sevk ettiler.

E) Hasan Fehmi Bey basta olmak üzere, faili meçhul olaylarin artmasi milleti tedirgin ediyordu.

F) Ittihadçilar kendilerine muhalif gördükleri subaylari ve hatta askerleri kadro disi ediyorlardi; açikça bir tasfiye hareketi baslamisti. Bu durum da ciddi bir gerginlik sebebiydi.

G) Hürriyet adi altinda her türlü ahlaksizlik serbest hale gelmisti. Açikça Þer-i serife aykiri isleri yapan Ittihadcilara karsi, halkta ve özellikle de sagini solundan ayiramayan Dervis Vahdet gibi bazi dindarlarda, idareye karsi bir nefret olusmaya baslamisti.

Bütün bu sebeplerin bulundugu bir ortamda, özellikle 24 Temmuz 1908-14 Nisan 1909 tarihleri arasinda, her iki tarafa ait gazeteler, gerginligi artirici yayinlar yapiyorlardi. Partiler, sanki bir iç savas olacak gibi fedai yazmaya baslayan cemiyetler kurmaya basladilar. Ittihadcilar, zafer sarhosluguyla baski ve zorbaliklarini daha da artirmaya basladilar. Sinirsiz hürriyet anlayisi, askerlere kadar asilandi ve erler subaylara itaat etmez hale geldiler. Dine ve ahlaka aykiri bazi seyler, askerlere telkin edilmeye baslandi. Orduda itaat ve ahlak bozulmaya baslayinca, dinde hassas ama muhakeme-i akliyede eksik olan bazi nâdânlar, iyilik yapiyorum zanniyla bazi fitne tohumlarini ekmeye basladilar. Hürriyetin yanlis anlasilmasi ve tatbik edilmesi sonucunda, devletin idaresi cahillerin elinde kaldi ve herkes kendi basina hareket eder hale geldi. Istanbul serseri mayinlarla dolu bir hale gelmisti.

Iste Ingiliz Gizli Servisi’nin tahrikleriyle hareket eden Ittihad ve Terakkiciler, 31 Mart 1325 günü yani 14 Nisan 1909 tarihinde, gergin durumu firsat bilerek tertiplerini fiiliyata dökmeye karar verdiler ve III. Ordudan getirdikleri avci taburlarina mensup neferlerin fisegini patlattilar. Baslarinda tek bir subayin dahi bulunmadigi ve sadece basçavus ve çavuslarin komuta ettigi bu erler, “Þeri’at isterüz” deyü isyan ettiler. Ayasofya ve Sultanahmed Camii önlerinden toplanan kalabalik, Sadrazam Hüseyin Hilmi Pasa ile Meclis-i Meb’usan Reisi Ahmet Riza Bey’in azlini ve bütün Ittihadcilarin sürgün edilmelerini istiyorlardi. Yukarida zikredilen sebeplerden dolayi, isyan eden askerlere, basta hamallar olmak üzere her çesit insan karismisti.

Görünürde Ittihadcilara karsi, seriati ve onun teminati olan Abdülhamid’i kurtarmak için yapilmis bir isyandi. Ancak tamamen Ittihadcilarin ve Ingiliz Gizli Servisi’nin, Abdülhamid’i tahttan indirmek ve bu arada dindar halki da ezerek gözdagi verilmek için yapilmis bir tertipti. Bu serseri mayin gibi isyan eden askerler, Ittihadcilarin ileri gelenlerinden Ahmet Riza Bey zannederek Adliye Nâziri Nâzim Pasa’yi ve Gazeteci Hüseyin Cahid zanniyla da Milletvekili Emir Þekib Arslan Bey’i öldürdüler. Sultan Hamid, II. Tümen kumandanini çagirarak âsileri dagitmasini istedi; ancak Padisah’in talimatini dinlemeyen komutan Ordu Komutanindan emir almadigini söyleyecek kadar alçalmisti. Maalesef Ittihadci olan ve sonradan bu haline çok pisman olan Mahmud Muhtar Pasa ise, emir vermemekte direndi. Daha sonra isyan eden bu cahil askerlere, kendileri gibi cahil olan hamallar ve de sagini solundan fark edemeyecek kadar ahmak olan bazi dindarlar da katildi. Zaten Ittihadcilarin muhalifleri de böyle bir firsat bekliyordu. Onlar da akilli hareket edemediler. Is, çigirindan çikmisti. Bediüzzaman basta olmak üzere, bir kisim akilli Islam alimleri, askerlere ve hamallara, bunun bir oyun oldugunu ve oyuna gelmemeleri gerektigini ikaz ettiler. Hatta Bediüzzaman, bir nutuk ile sekiz taburu itaata getirmisti.

Ittihadcilar, Ingilizlerin aleti olmuslar ve bütün Müslümanlarin ümidi haline gelen Abdülhamid’i indirmekten baska gaye gütmemislerdir. Bu olayi kendileri tertip etmelerine ragmen, israrla bir irtica olayi oldugunu ifade etmeleri, günümüze kadar gelen devlet ile milletin arasini açmak adetinin kötü bir baslangici oldu.

Kisaca 31 Mart Olayi, Ittihadcilarin tertipledikleri bir fitneydi; ancak muhalifleri olan Kâmil Pasa-zâde Said Pasa, Ismail Kemal Bey, muhalif gazetecilerden Mizanci Murad ve Volkan Gazetesi bas yazari Dervis Vahdeti gibi bazi safdiller de durumdan pasta çikarmak ugruna atese körükle gittiler ve fitne atesini söndürmek yerine daha da alevlendirdiler. Neticede düsmanlar kâr etti; devlet, millet ve din zarar etti. Çünkü kurulan Divan-i Harb-i Örfî çok masumlari idam sehpalarinda sallandirdi. Din düsmani kesimlerin eline de tam bir irtica sermayesi verilmis oldu. Bediüzzaman gibi allâmeler bile, 31 Mart Olayi ile suçlandilar; ama beraat ettiler.1